Sana Göre Haber

Kürt Hareketi Kritik Bir Yol Ayrımında: Fırsat mı, Jeopolitik Tuzak mı?

Kürt Hareketinin Stratejik Yol Ayrımı: Fırsatlar ve Riskler

Kürt hareketinin siyasi ve askeri kanatları, uzun vadeli bir projenin parçası olarak önemli bir fırsat yakaladıklarına inanıyorlar. Bu düşüncelerinde haklılık payı olabilir. Ancak, mevcut süreci ne kadar doğru yorumladıkları tartışmaya açık. Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerini daima desteklemiş biri olarak, bu konudaki gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Dış Dinamikler ve Suriye Faktörü

Kürt hareketinin Suriye’de elde ettiği başarılar ve kazanımlar, onların cesaret ve fedakarlıklarını göz ardı etmeksizin, büyük ölçüde bölge jeopolitiğini şekillendiren ABD ve İsrail’in iradesine bağlıdır. Bu iradenin her an değişebileceği unutulmamalıdır. Bu bağlamda, Kürt hareketinin jeopolitik konumu en net şekilde “Suriye ve Türkiye” ekseninde analiz edilebilir.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bölge ülkelerini yeniden yapılandırma hedefi başarısız olunca, Pentagon daha eski bir stratejiye geri döndü. Bu, Churchill’in 1921’de önerdiği, Ortadoğu’yu kontrol altında tutma yöntemine benziyordu: Bölgede istikrar kurmak yerine, mevcut aşiret ve cemaat yapılarını korumak. Olası bir isyan durumunda ise iyi korunan üslerden hava ve kara harekatlarıyla müdahale etmek.

Bu strateji doğrultusunda Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve İran gibi devletler parçalanma hedefi haline geldi. Aynı dönemde İsrail, “Clean Break” doktrini ile iki devletli çözümü terk ederek, kendisini tehdit edebilecek ulus devletleri zayıflatma politikasına yöneldi.

Dikkat Çekici İki Nokta

  1. Hedef listesinde Mısır, Tunus, Fas ve Cezayir gibi ülkeler yer almıyordu.
  2. Bu süreçte yalnızca İran ayakta kalmayı başardı. Yıkılan devletlerden farklı olarak bu ülkelerin ortak özelliği, birer ulus devlet olmalarıdır.

Bu perspektiften bakıldığında, Kürtlerin gelecekte bir ulus devlet kurabilmesi, en az iki ulus devletin parçalanmasına bağlı görünüyor. Ancak bu parçalanma gerçekleştiğinde dahi, bölgeyi şekillendiren iradenin yeni bir ulus devletin kurulmasına izin verip vermeyeceği belirsizdir. Bir ulusal hareketin, varlığını sürdürebilmek adına emperyalizmin bölge politikalarının bir aracı haline gelmesi, sosyalist bir bakış açısıyla onu desteklenebilir olmaktan çıkarır.

Türkiye’deki Fırsat Penceresi ve Rejimle İlişkiler

Kürt siyasi hareketinin Türkiye’de yakaladığı düşünülen “fırsat” ise, hareketin gücünün rejimi barışa zorlamasından kaynaklanmıyor. Tam aksine, rejim bu süreçte rahatlıkla kayyum atamaları yapıyor ve hapishaneler Kürt siyasetçilerle doluydu. Bu “fırsat penceresi”, rejimin ekonomik iflas, CHP’nin yükselişi ve halktaki öfke nedeniyle kendi geleceğini tehdit altında görmesiyle açıldı. Rejim, “Kürt seçkinlerinin ve seçmenlerinin oyunu alarak seçim kazanabilirim” hesabı yapmaya başladı.

Bu Yaklaşımın İçerdiği Üç Temel Sorun

  1. Bir Çin atasözünün dediği gibi: “Kaplanın sırtına binenler oradan inemezler.”

  2. Bu rejimin, “süreç olarak faşizmi” ilerletmek için Kürt hareketinin desteğini aldıktan sonra, Kürtlerin hak ve özgürlüklerini genişletme ihtimali sıfırdan küçüktür. Hatta Kürt seçkinleri ve entelijensiyası, kendi çıkarlarını halkın özgürlüklerinin önüne koyarak bu sürece dahil olabilir.
  3. “Süreç olarak faşizme” katkıda bulunacak şekilde işbirliği yapan bir siyasi yapı, sosyalistler için desteklenecek ulusal hareketler listesinden çıkar.

Sonuç olarak, Kürt hareketi bugün tarihi bir yol ayrımındadır. Ya hak ve özgürlükler mücadelesinin, faşizme ve emperyalizme karşı direnişin bir parçası olacak ya da süreç olarak faşizmin ve emperyalist politikaların bir aracına dönüşecektir.

Exit mobile version