Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’ten Kritik Uyarı: Devlet Yönetiminde Etnik ve Dini Kimlik Arayışı Anayasaya Aykırı mı?

Siyasi Tartışmaların Odağındaki Etnik ve Dini Kimlik Önerileri

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son dönemde cumhurbaşkanı yardımcılarının mezhebi ve etnik kökeni üzerine dikkat çeken bir öneride bulundu. Bahçeli, bu önerisinin Lübnan modeliyle karşılaştırılması üzerine yaptığı açıklamada, “Terörsüz Türkiye’nin adım adım ilerlediği bir dönemde iki cumhurbaşkanı yardımcısından birisinin Alevi, diğerinin Kürt olabileceği değerlendirilmiştir. Bu fikri ve siyasi teklifi Lübnan’la ilişkilendirmek, çarpıtma ve samimi bir düşünceyi saptırmadır” ifadelerini kullandı. Bu teklif, zımni olarak Cumhurbaşkanının Sünni olması gerektiği ve devletin zirvesinde bir ırk ve mezhep koalisyonu kurulması anlamına gelmektedir. Benzer şekilde, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan da bir konuşmasında “Türk, Kürt, Arap bir arada olursa, o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır” sözleriyle bir ittifak arayışına işaret etmiştir.

Tarihsel Süreçte Türk Hukukunda Vatandaşlık Kavramı

Çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu’ndan ulus devlet yapısındaki Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte, vatandaşlık kavramı hiçbir zaman ırk veya din temeline oturtulmamıştır. Bu ilke, anayasal tarihimizde tutarlılıkla korunmuştur.

Anayasal Tanımlar

Kanun-i Esasi (1876): İlk yazılı anayasamızda vatandaşlık şu şekilde tanımlanmıştır:

“Osmanlı uyrukluğunda bulunan bireylerin tümüne hangi din ve mezhepten olursa olsunlar, istisnasız Osmanlı denir…” (m. 8)

1924 Teşkilat-i Esasiye Kanunu: Cumhuriyetin ilanından sonra kabul edilen anayasada tanım şöyledir:

“Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla (Türk) denir.” (m. 88/I)

1961 Anayasası: Laiklik ilkesini de içeren bu anayasada vatandaşlık tanımı yalın bir şekilde ifade edilmiştir:

“Türk devletine vatandaşlık bağı bağlı olan herkes Türktür.” (m. 54/I)

1982 Anayasası: Günümüzde yürürlükte olan anayasa da aynı tanımı benimsemiştir:

“Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.” (m. 66/I)

Bu tanım, etnik veya dini bir referans içermeden, Türkiye Devleti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı herkesi kapsayan bir üst kimliği ifade eder. Vatandaşlarımızın etnik kökeni Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Arap veya başka bir köken olabilir; ancak hepsi vatandaşlık kimliği olarak Türk’tür.

Laiklik ve Eşitlik İlkeleriyle Çelişki

Türkiye Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanı veya yardımcıları için Sünni veya Alevi gibi kimliklerin aranması, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen laik devlet ilkesiyle temelden çelişir. Ayrıca, Anayasa’nın 10. maddesi uyarınca, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Bu eşitlik ilkesi, milletvekili ve cumhurbaşkanı adaylığı için de geçerlidir.

Cumhurbaşkanı ve Yardımcılığı Makamının Nitelikleri

Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı; 40 yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış ve milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından halk tarafından seçilir (m. 101). Cumhurbaşkanı yardımcılığı ise 2017 Anayasa değişikliği ile getirilmiş olup, Cumhurbaşkanı’nın seçildikten sonra bir veya daha fazla yardımcı atayabilmesini öngörür (m. 106/I). Cumhurbaşkanı yardımcısı, makamın boşalması veya Cumhurbaşkanı’nın geçici olarak görevden ayrılması durumunda ona vekâlet eden bir yedek konumundadır. Bu görevin 2017 öncesindeki gibi TBMM başkanına verilmesi, birden fazla yardımcı atanmasına ve onlar için etnik veya dini kimlik aranmasına gerek bırakmayacaktır.

Lübnan Örneği ve Türkiye İçin Taşıdığı Riskler

Karmaşık etnik ve dini yapısıyla bilinen Lübnan’da, devletin kilit makamları (cumhurbaşkanı, başbakan, meclis başkanı) farklı dini gruplar arasında paylaştırılmıştır. Ancak bu model, ülkedeki kamplaşmayı, iç savaşı ve merkezi yönetimin çöküşünü engelleyememiştir. Anayasamıza göre “devletin başı” olan Cumhurbaşkanı, “Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil eder” (m. 104/II). Cumhurbaşkanı ve yardımcıları için etnik veya dini kimlik şartı getirmek, bu birleştirici rolle bağdaşmaz.

Sonuç ve Uyarı

Devletin zirvesinde farklı etnik ve dini kimliklere dayalı bir yapı oluşturmak, Anayasa’ya açıkça aykırı olmasının yanı sıra, toplumsal ayrışma ve bölünmelere zemin hazırlayabilir. Ulusal birliği bir ırk ve mezhep koalisyonunda aramak, tehlikeli kutuplaşmalara yol açabilir. Anayasamızın değiştirilemez hükmü olan “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” (m. 3/I) ilkesi, her zamankinden daha büyük bir önem taşımaktadır.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk