Sanatın Özü: Duyum ve Duyarlılık Deneyimi
Sanat, en temelinde bir duyum ve duyarlılık tecrübesidir. Sanatı ruhunun derinliklerinde hisseden bireyler; üzüntü, neşe, coşku, tutku ve ümitsizlik gibi duyguları sıra dışı bir yoğunlukta yaşarlar. Diğer insanlardan daha fazla arzu duymak, daha yoğun coşmak ve daha derin üzülmek, sanatsal duyarlılığa sahip kişilere özgü niteliklerdir. Sanat, ruhumuzda dalgalanmalar ve alt üst oluşlar yaratarak varlığımızı en ince noktasına kadar sarsma gücüne sahiptir. Sanatın bu varoluşsal kudreti, benliğimizi her zerresiyle uyarmasından ve duyarlı kılıcından ileri gelir. Bu bağlamda estetik, duyarlılığın ta kendisidir. Bireyi duyarlılaştırmayan bir sanat eseri veya estetik anlayış, sahte, yapay ve sığ bir üründen ibarettir. Bir esere bakarken sorulması gereken temel soru, onun bizi ne kadar duyarlı kıldığıdır.
Sanatçının Hassasiyeti ve Toplumsal Yalnızlığı
Sanatın ve sanatçının sahip olduğu bu derin duyarlılık seviyesi, onu karanlık, hüzün ve çürüme gibi olgular karşısında çok daha kırılgan bir hale getirir. Sanatçı ruhlu insan genellikle utangaç, çekingen ve yalnızdır. Çoğu durumda bu yüksek duyarlılık, kişinin depresyon düzeyinde sarsıntılar yaşamasına neden olabilir. Özellikle kaba, yoz ve dar bir zihniyetin egemen olduğu toplumlarda, sanatsal duyarlılığa sahip bireyler kolayca çöküntüye sürüklenebilir. Ahlaki değerlerden yoksun, saldırgan ve çürümüş toplumlar, sanatsal duyarlılıktan mahrumdur. Bu tür kültürlerin ana karakteristiği; sanat, bilgi, umut ve aşka dair ne varsa yağmalamak, yıkmak ve yozlaştırmaktır. Bu toplumlarda sanat üretilmediği gibi, sanata karşı kalpleri ve kulakları mühürlenmiş ölü bir duyarsızlık hakimdir.
Duyarlılık ve Yaratıcılık Arasındaki Kopmaz Bağ
Sanatçı, duyarlı olduğu ölçüde yaratıcıdır. Sanatta duyarlılık ve yaratıcılık el ele ilerler; biri olmadan diğerinin var olması mümkün değildir. Sanatçı, toplumu ve doğayı derinlemesine tecrübe ettikten sonra kendi içine çekilir. Yaşadığı ilişkileri, ilgileri ve deneyimleri yaratıcı bir süreçle yeniden ele alır. Bu süreçte duygusal bir dinginlik içinde düşlerini, duygularını ve düşüncelerini yeniden şekillendirir. Kişinin duyarlılığı ne kadar derinleşirse, yaratıcılığının ve üretkenliğinin gücü de o denli artar.
Sanatçının İç Dünyası: Çatışma ve Yüzleşme
Sanatın farklı dallarında faaliyet gösteren bireyler, genellikle utangaçlığı ve hüznü yoğun bir şekilde yaşarlar. Bazen bu duygular ve duyarlılıklar, onları adeta hareketsiz bırakabilir.
- Müzisyenler
- Şairler
- Ressamlar
- Ozanlar
- Heykeltıraşlar
- Edebiyatçılar
- Tiyatrocular
Sanatçının yaratıcı kişiliği asla düz bir çizgide ilerlemez. Ruhu ve bedeni; derin dehlizler, karmaşıklıklar, çelişkiler ve çatışmalardan beslenir. Sanatçı, içindeki ateşi canlı tutmak için radikal olur, çatışır, yenilir ve yıkılır. Tutarlı olmak yerine çelişkileriyle yüzleşir ve onları sonuna kadar yaşar. Sanatçının ekmek ve su gibi huzursuzluğa, farklılığa ve çatışmaya ihtiyacı vardır; çünkü yaratıcılık bu dinamiklerden doğar.
Görünenin Ardındaki Sanatçı Ruhu
Sanatsal duyarlılığa sahip kişiler, genellikle göründükleri gibi değildirler. Dışarıdan neşeli ve rahat görünen bir sanatçı, iç dünyasında derin acılar ve fırtınalar yaşıyor olabilir. Bir sanatçı, mutluluğu, öfkeyi, sevinci ve üzüntüyü aynı anda veya art arda en yoğun şekilde yaşama potansiyeline sahiptir. Sahnede coşkulu bir performans sergileyen sanatçı, hemen ardından derin bir yalnızlığa gömülebilir. Sanatın en büyük işlevi, bizi hayata, insana ve doğaya karşı daha duyarlı kılmaktır. İnsanı silikleştiren ve onu başka şeylere bağımlı kılan her tecrübe, sanatın tam zıttı olan vahşet ve barbarlıktır.