Doğu Akdeniz’de Stratejik Gerilim: İsrail’in ‘Poseidon Planı’ Gündemde
Yakın zamanda İsrail’in önde gelen gazetelerinden Israel Hayom‘da yayımlanan bir analiz, Doğu Akdeniz’deki stratejik dengeleri yeniden gündeme taşıdı. Shay Gal tarafından kaleme alınan yazıda, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki (KKTC) askeri varlığının İsrail için doğrudan bir “ulusal güvenlik tehdidi” oluşturduğu iddia edildi. Bu iddiayı bir adım öteye taşıyan analiz, olası bir askeri duruma karşı geliştirildiği öne sürülen “Poseidon Planı” adında bir karşı harekât senaryosunu ortaya attı.
Bu çıkış, sıradan bir medya analizi olmanın ötesinde, İsrail’in bölgedeki yeni stratejik hedeflerine dair ipuçları barındırıyor olabilir. Bu nedenle, analizin satır araları Türkiye’nin gelecek on yıllık stratejileri için önemli veriler sunmaktadır.
KKTC Neden Jeostratejik Bir Hedef?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, coğrafi konumu itibarıyla Doğu Akdeniz enerji koridorunun merkezinde yer almaktadır. İsrail’in Leviathan-Tamar sahalarının karşısında kritik bir noktada bulunan ada, Avrupa’ya uzanan doğalgaz boru hatları için stratejik bir kapı niteliğindedir. Türkiye’nin adadaki askeri gücü, SİHA üsleri, ATMACA füzeleri ve donanma varlığı, bölgede önemli bir askeri caydırıcılık sağlamaktadır. Bu durum, özellikle Türkiye’nin Gazze politikasına yönelik duruşuyla birleştiğinde, İsrail tarafından bir tehdit olarak algılanmaktadır.
İsrail’in Gizemli ‘Poseidon Planı’ Ne Anlama Geliyor?
Plan için “Poseidon” isminin seçilmesi tesadüfi değildir. Yunan mitolojisinde denizlerin, depremlerin ve fırtınaların tanrısı olan Poseidon, denizlere hükmeden ve gücünü bir silah olarak kullanan bir figürdür. İsrail’in bu ismi tercih etmesi, denizlerde mutlak hâkimiyet kurma arzusunu ve olası bir krizde deniz gücünü etkin bir şekilde kullanma niyetini göstermektedir.
Analizde, KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki denklemi bozduğu vurgulanarak İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs arasında üçlü bir ittifak kurulması önerilmektedir. Planın ana hatları şu şekilde özetlenmektedir:
- Türkiye’nin KKTC’ye askeri takviye yapmasını engellemek için önlemler alınması.
- Adadaki SİHA üslerini ve radar sistemlerini imha kapasitesine sahip saldırı sistemlerinin konuşlandırılması.
- Türkiye’nin donanma ve istihbarat altyapısını hedef alacak bir yapılanmanın oluşturulması.
Türkiye’nin Stratejik Duruşu ve Karşı Hamleleri
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail-İran gerilimi sonrası yaptığı “Gelişmeleri izliyoruz ve gerekli tedbirleri alıyoruz” açıklaması, Türkiye’nin stratejik sabır politikasının bir ilanı olarak okunabilir. Türkiye, bölgedeki gelişmelere karşılık olarak pozisyonunu güçlendirmeye devam etmektedir:
- Kıbrıs’taki askeri varlığını ve kalıcılığını artırmaktadır.
- Mavi Vatan doktrinini savunma stratejisinin merkezine yerleştirmektedir.
- İHA/SİHA sistemleriyle hava üstünlüğünü pekiştirmeyi hedeflemektedir.
- Atmaca ve Tayfun gibi füzelerle derin menzilli caydırıcılık kapasitesini geliştirmektedir.
Bu adımlar, Türkiye’nin savunma sanayisindeki ilerlemesiyle birleşerek güç dengesini her geçen gün Türkiye lehine çevirmektedir.
İsrail Neden Şimdi Alarma Geçti?
İran ile yaşadığı kısa süreli gerilim, İsrail’e Doğu Akdeniz’de yalnız kalma riskini göstermiştir. Demir Kubbe savunma sisteminin İran füzelerine karşı etkinliğinin sorgulandığı bir dönemde, Türkiye’nin KKTC’de konuşlandırdığı Tayfun füzeleri ve Akıncı SİHA’ları gibi stratejik varlıklar, İsrail için ikinci bir cephe potansiyeli yaratmaktadır. Bu durum, İsrail’in Türkiye’yi diplomatik bir aktör olmanın ötesinde, operasyonel bir tehdit olarak görmesine yol açmaktadır.
Türkiye ve İsrail Arasında Savaş Çıkar mı?
Mevcut durumda doğrudan bir savaş olasılığı düşük görünse de, gelecekte bu ihtimal göz ardı edilemez. Ancak yakın vadede aşağıdaki gibi gri alan çatışmaları artabilir:
- Doğu Akdeniz’de tarafların karşılıklı pozisyon alması.
- İsrail’in KKTC hava sahasında istihbarat faaliyetlerini artırması.
- Enerji sahalarında sabotaj girişimleri ve vekalet savaşları.
- SİHA sistemlerine yönelik elektronik harp saldırıları.
Ayrıca İsrail’in, ABD ve Fransa gibi ülkeleri yanına çekerek Türkiye’yi uluslararası alanda izole etme stratejisini yoğunlaştırması beklenmektedir.
Sonuç: Türkiye Tehdit Değil, Güç Dengesidir
İsrail’in Türkiye’nin bölgedeki varlığını bir tehdit olarak sunması, temelde bir algı operasyonudur. Türkiye, tarihsel olarak bölgede barışçıl bir denge unsuru olmuştur. Dolayısıyla Türkiye’nin artan gücü, bir saldırganlık göstergesi değil, bölgede istikrarı ve barışı sağlayacak bir dengeleme faktörüdür. Poseidon Planı ciddiye alınmalı, ancak Türkiye’nin stratejik sabrı ve caydırıcı gücüyle bu tür tehditlere karşı en etkili cevabı vereceği unutulmamalıdır. Türkiye’nin hedefi, bu kapasiteyi saldırganlık için değil, bölgesel barış ve huzurun teminatı olarak kullanmaktır.