Filistin’in Kaderi Bıçak Sırtında: Fransa’nın Tanıma Kararı İsrail’in İlhak Hamlesine Karşı

Uluslararası hukuk ve diplomasi uzmanları Prof. Dr. Mutaz M. Qafisheh ve Mazen Zaro, İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etme çabaları ile Fransa’nın Filistin’i tanıma yönündeki adımlarının yarattığı kritik durumu AA Analiz için değerlendirdi. Bu iki zıt gelişme, iki devletli çözümün geleceği ve uluslararası hukukun etkinliği açısından belirleyici bir dönemece işaret ediyor.

Yazı, Filistin’in statüsünü derinden etkileyecek iki önemli gelişmenin merkezinde duruyor. Bir yanda, Fransa ve Suudi Arabistan’ın öncülüğünde iki devletli çözümü canlandırmayı hedefleyen Uluslararası Barış Konferansı ve Fransa’nın Eylül 2025’te Filistin Devleti’ni tanıma beklentisi var. Diğer yanda ise İsrail Parlamentosu’nun (Knesset), hükümete işgal altındaki Batı Şeria’da İsrail egemenliğini ilan etme çağrısı bulunuyor.

Knesset’teki İlhak Oylaması: “Jus Cogens” Normlarının İhlali

Knesset’in aldığı ilhak çağrısı kararı, uluslararası hukukun emredici kuralları olarak bilinen “jus cogens” normlarını açıkça ihlal etmektedir. Bu normlar, özellikle BM Anlaşması’nın 2(4). maddesinde belirtilen güç kullanarak toprak edinme yasağını ve halkların kendi kaderini tayin hakkını koruma altına alır. Karar, teknik olarak bağlayıcı olmasa da İsrail’in ilhaka yönelik resmi niyetini ve devlet politikasını ortaya koyması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu durum, Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri’nde olduğu gibi Batı Şeria’nın da adım adım ilhakına zemin hazırlamaktadır.

İlhakın Uluslararası Mahkemelerde Delil Niteliği

Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 19 Temmuz 2024 tarihli danışma görüşü, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin uluslararası hukukun sürekli bir ihlali olduğunu teyit etmiştir. Divan, tüm devletlere bu yasa dışı durumu tanımama ve sonlandırmak için harekete geçme çağrısı yapmıştır. BM Genel Kurulu ise işgalin son bulması için Eylül 2025’e kadar süre tanımıştır. İsrail’in ilhak girişimi, bu kararlara ve yükümlülüklere doğrudan bir meydan okumadır.

Knesset’in bu kararı, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) “Filistin Devleti’ndeki Durum” başlıklı soruşturması için kritik bir delil olabilir. Parlamento’nun ilhakı onaylaması, Roma Statüsü’nde tanımlanan suçları destekleyen bir devlet politikasının varlığını göstermektedir. Bu, özellikle işgalci gücün kendi sivil nüfusunu işgal altındaki topraklara transfer etme yasağını içeren Madde 8(2)(b)(viii) ile ilgilidir. Bu adım, UCM’nin üst düzey İsrailli yetkilileri yargılaması için güçlü bir hukuki zemin oluşturmaktadır.

Yol Ayrımında: Hesap Verebilirlik mi, Kalıcı Hukuksuzluk mu?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron‘un Filistin Devleti’ni tanıma açıklaması, Avrupa’nın geleneksel tutumunda önemli bir değişikliğe işaret ediyor. AB, şimdiye dek tanımayı bir ödül olarak görürken, Macron bu adımı iki devletli çözümü kurtarmak için stratejik bir hamle olarak konumlandırıyor. BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan Fransa’nın bu adımı, Birleşik Krallık gibi diğer ülkeleri de harekete geçirebilir.

Ancak uzmanlar, sembolik jestlerin ötesine geçilmesi gerektiğini vurguluyor. Tanıma kararının etkili olması için yerleşimci kuruluşlara yaptırımlar, ekonomik boykot, silah ambargosu ve Filistin’in devlet inşasına somut destek gibi adımlarla desteklenmesi gerekiyor.

Tanıma ile ilhak arasındaki bu gerilim, İsrail-Filistin çatışmasının geleceğini belirleyecektir. BM’nin tanıdığı süre dolarken, uluslararası toplumun önünde net bir seçim duruyor: Ya uluslararası hukukun gereğini yaparak yaptırımlar ve yargı mekanizmalarıyla harekete geçecek ya da ilhakın normalleşmesine ve uluslararası meşruiyetin aşınmasına seyirci kalacak. Tarih, Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı mücadelenin gösterdiği gibi, siyasi irade olduğunda uluslararası hukukun etkili bir araç olabileceğini kanıtlamıştır.

[Prof. Dr. Mutaz M. Qafisheh Filistin’deki Hebron Üniversitesi’nde Uluslararası Hukuk ve Diplomasi Profesörü’dür. Mazen Zaro, bağımsız bir uluslararası hukuk araştırmacısıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.