CHP’nin Tartışmalı Komisyon Kararı: ‘Cunta’ ile Masaya Oturmak Siyasi Bir Hata mı?

Geçmişteki Yenikapı Faciaları ve Siyasi Sonuçları

Türkiye siyasi tarihinde, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP döneminde yaşanan iki önemli ‘Yenikapı faciası’ hafızalardaki yerini koruyor. İlki, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla gerçekleşti. Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir araya geldiği bu miting, bir uzlaşma kapısı aralamak yerine, Erdoğan’ın meşruiyetine yönelik bir algı oluşturmakla eleştirilmişti.

Benzer bir durum, CHP’nin 9 Şubat 2020’de Yenikapı’da düzenlenen Büyük Kudüs Mitingi’ne katılmasıyla yaşandı. Konuşma kürsüsünün arkasında Erbakan ve Abdülhamit fotoğraflarının yer aldığı, cihatçı bir atmosferin hakim olduğu bu mitingde CHP’nin varlığı, partinin demokratik ve laik bir anlayışı tam olarak içselleştiremediği yorumlarına neden olmuştu. Trump’ın Filistin planına karşı çıkma gerekçesiyle böyle bir gösteride yer almak, CHP’yi adeta bir ‘vitrin süsü’ konumuna indirgemiş ve bu durum ‘ikinci Yenikapı faciası’ olarak nitelendirilmişti.

TBMM Komisyonu: Üçüncü Yenikapı Faciası mı?

Bugün ise mekan TBMM olsa da, benzer bir senaryonun ‘üçüncü Yenikapı faciası’ olarak tekerrür ettiği iddia ediliyor. CHP yönetimi, tabanından gelen yoğun eleştirilere rağmen, 30 Temmuz‘da AKP’nin “terörsüz Türkiye” olarak adlandırdığı ve herhangi bir yaptırımı olmayan TBMM komisyonuna katılacağını duyurdu. Başlangıçta ‘eşit üye’ ve ‘nitelikli çoğunluk’ gibi şartlar öne sürülse de, sonrasında sadece nitelikli çoğunluk şartında ısrar edildi. AKP bu şartı hemen kabul etti, çünkü bu koşul iktidarın kendi istediği düzenlemeleri geçirmesine bir engel teşkil etmiyordu.

Bu katılım kararıyla CHP’nin, daha önceki Yenikapı örneklerinde olduğu gibi, emperyalizmin bölgesel planlarını uygulayan AKP+MHP+DEM/Öcalan üçlüsünün kurduğu tezgâhta bir meşruiyet aracı haline geleceği endişesi dile getiriliyor. Parti yetkililerinin açıklamaları, birçok konuda iktidarla benzer düşündüklerini gösterse de, muhalefet edecekleri konularda 10 milletvekili ile sonucu değiştirme güçleri bulunmuyor. Bu durum, ‘Biz elimizden geleni yaptık’ demekten öteye geçemeyecek bir çaba olarak görülüyor.

Devrimci Muhalefet ve Kuvâ-yı Milliye Ruhu Çağrısı

Bu sürecin olası sonuçlarının ilk iki faciadan çok daha vahim olabileceği belirtiliyor. ABD’nin de baskısıyla Türk-Kürt-Arap birlikteliği ve konfederalizme uzanacak bir planın işlediği, CHP’nin komisyondaki varlığının ise bu sürece meşruiyet kazandırmak amacı taşıdığı iddia ediliyor. Öcalan’ın aylardır “CHP o komisyonda mutlaka olmalı” dediği iddiası da bu bağlamda öne sürülüyor.

Durum bu kadar açıkken, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, komisyona katılımı eleştirenlere yönelik olarak, “Bizim korkaklarla, özgüvensizlerle işimiz yok” ifadelerini kullandı. Bu sözler, antiemperyalist ve yurtsever duruş sergileyenlere yönelik bir ‘aymazlık’ olarak değerlendiriliyor.

Komisyonu reddedenler, aslında AKP’nin ümmet sistemine zemin hazırlayan ve emperyalizmin yeni Ortadoğu düzenine hizmet edecek bir yapıya ‘hayır’ diyor. Şile mitinginde “Devr-i sabık yaratmayacağız” diyen Özel’in, bir zamanlar ‘cunta’ olarak nitelediği AKP ile masaya oturması, mevcut siyasi düzene karşı Kuvâ-yı Milliye ruhunu canlandıracak devrimci bir muhalefete olan ihtiyacı bir kez daha gözler önüne seriyor.