Ege’de Su Sıkıntısı, İncirde Kriz ve Antalya Müzesi’nin Kaderi

Ege’de ‘Susuz Yaz’ Senaryosu: Kuraklık Kapıda

Bu yaz mevsiminin İzmir ve genel olarak Ege Bölgesi için oldukça meşakkatli geçeceği öngörülüyor. Artan sıcak hava dalgaları ve orman yangınlarının yanı sıra kuraklık ve su problemleri, gündelik hayatı ciddi şekilde tehdit ediyor. Su sorunu denildiğinde, akıllara kaçınılmaz olarak Necati Cumalı‘nın eserinden Metin Erksan tarafından sinemaya uyarlanan ve 1964 Berlin Film Festivali’nde Türkiye’ye “Altın Ayı” ödülünü getiren unutulmaz film “Susuz Yaz” geliyor. Urla’nın Bademler köyünde çekilen bu film, 1960’lı yılların Türkiye’sindeki su mücadelesini anlatırken, bugün benzer sorunların yeniden yaşanıyor olması endişe verici.

Susuzluk Ortak Sorun Haline Geldi

Yıllar sonra, hayatı durma noktasına getiren susuzluk sorunuyla yeniden yüzleşiyoruz. Başlangıçta sadece kırsal bölgeleri ve tarımı etkilediği düşünülen su sorunu, artık kent yaşamını da doğrudan vurmaya başladı. Özellikle yaz aylarında nüfus yoğunluğu artan Çeşme, Bodrum ve Foça gibi turistik merkezlerde su kesintileri yaşanmaya başlandı. Su sıkıntısının boyutları İzmir ve Ege’de giderek büyüyor. Konunun bir diğer kritik yönü ise tarımsal sulama. Ülkemizdeki su rezervlerinin yaklaşık yüzde 75‘inin tarımda kullanıldığı düşünüldüğünde, meselenin ciddiyeti daha net anlaşılmaktadır. Bu durum, sorunun kırsaldan kentlere kadar herkesi ilgilendirdiğini gösteriyor.

DSİ ve İZSU’nun Sorumlulukları

Su kaynaklarının geliştirilmesi ve barajların inşası, merkezi yönetime bağlı olan Devlet Su İşleri (DSİ)‘nin temel görevidir. Barajların yapımı ve suyun temininden bu kurum sorumluyken, yerleşim yerlerine suyun dağıtımı yerel yönetimler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu noktada, merkezi ve yerel yönetimler arasında su yönetimi konusunda etkin bir işbirliği ve dayanışma zorunludur. Karşılaşılan güçlüklerin ortak bir yaklaşımla aşılması hedeflenmelidir. Ayrıca, su tüketiminde tasarrufu teşvik edecek ortak kampanyalara acil ihtiyaç duyulmaktadır. Bu süreçte, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZSU‘ya da önemli görevler düşmektedir.

İzmir Susuz Bırakılmamalı

Çeşme yakınlarında 2017 yılında inşa edilen Karareis Barajı‘ndan hala tam olarak faydalanılamıyor. “Vanayı açın, Çeşme’yi susuz bırakmayın” diyerek seslerini duyurmaya çalışan Çeşmeliler, barajın bir an önce devreye alınmasını talep ediyor. Bir diğer acil çözüm bekleyen konu ise Aliağa’daki Güzelhisar Barajı. Petkim‘e tahsisli olduğu belirtilen bu barajdan, halkın su ihtiyacını karşılamak üzere düzenli su sağlanması gerekmektedir. Kısa vadede bu adımlar atılırken, uzun vadede ise Efemçukuru Altın Madeni‘nin kapatılarak Çamlı Barajı‘nın yapılması bir seçenek olarak değerlendirilebilir. Başta DSİ ve İZSU olmak üzere tüm yetkilileri, İzmir için ortak hareket etmeye davet ediyoruz. Merkezi ve yerel yönetimler işbirliği içinde hareket etmeli, İzmir ve halkı susuz bırakılmamalıdır.

İncir Üreticisinin Zorlu Hasat Dönemi

Tıpkı üzüm gibi incir de Ege’nin sembol ürünlerinden biridir. Bu iki değerli ürün arasında pek çok benzerlik bulunur. İkisi de hem taze hem de kuru olarak tüketilip ihraç edilir. Ayrıca, her ikisi de iklim koşullarına karşı oldukça hassas ve nazik ürünlerdir. Hasat dönemleri de birbirine yakındır. Tarihsel olarak da Tariş‘in kuruluşunda incir ve üzüm üreticilerinin öncü rol oynaması önemli bir ortak noktadır.

Image

Ege’nin Simge Ürünü İncir

İncir üretiminin merkezi Aydın ilimizdir ve Türkiye’nin incir ihracatının yaklaşık yüzde 80‘i bu şehirden gerçekleştirilir. “Dağlarından yağ, ovalarından bal akar” sözü, aslında Aydın’ın bereketli topraklarında yetişen inciri tarif eder. İzmir’in Ödemiş, Tire ve Selçuk ilçelerinde de önemli ölçüde incir üretimi yapılmaktadır. Özellikle Ödemiş’in Birgi beldesindeki İrimağzı ve Tire’nin Başköy mevkileri, en kaliteli incirin yetiştiği bölgeler olarak bilinir. Bu vesileyle, Birgili örnek incirci ve Tarişçi dostumuz rahmetli Emin Umur‘u saygıyla anıyoruz.

İncirciler ve Tariş’in Tarihsel Rolü

İncir üreticileri, ülkemizdeki tarımsal kooperatifçiliğin doğuşunda ve Tariş‘in örgütlenmesinde kilit bir rol oynamıştır. Türkiye’deki ilk tarımsal kooperatif, Aydınlı incir üreticileri tarafından kurulmuştur. Osmanlı döneminde Ege’deki ticarete hakim olan yabancı tüccarların dayatmalarına karşı çıkan incirciler, 1911’de ayaklanarak İzmir’e ürün göndermeyi durdurmuş, telgraf hatlarını kesmiş ve tren seferlerini engellemişlerdir. Bu direniş, daha sonra tarımsal bankacılık ve kooperatifçiliğin temellerini atmış ve süreç Milli Aydın Bankası ile Tariş‘in kuruluşuna kadar uzanmıştır.

İncir ve Üreticisi Korunmalı

Bölgemiz için bu denli köklü bir geçmişe sahip olan incir üretiminde bugünlerde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Aşırı sıcaklar başta olmak üzere olumsuz iklim koşulları, incir rekoltesini ve kalitesini tehdit etmektedir. Bahçelerdeki incir ağaçları kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır. İklimsel ve ekonomik zorluklar nedeniyle zor bir dönemden geçen Egeli incirci, yetkililerden sorunlarına çözüm bulmalarını beklemektedir. Sonuç olarak, Ege’nin bu simge ürünü mutlaka korunmalı ve yaşatılmalıdır. Bunun ilk adımı ise incir üreticisine sahip çıkmaktır.

Antalya’nın Hafızası Müzesi Yıkım Tehlikesiyle Karşı Karşıya

Müzeler, kentlerin ve toplumların kolektif hafızasıdır; bulundukları şehrin ve insanlarının geçmişle olan bağını kurarlar. Antalya Müzesi de bu anlamda Antalya ve halkı için hayati bir işleve sahiptir. Zengin koleksiyonu ve etkileyici atmosferiyle ziyaretçilerini büyüleyen bu değerli kurum, ne yazık ki bugünlerde bir yıkım tehdidi altındadır.

Image

Müzenin Geleceği Tartışılıyor

Tarihi eser zengini Antalya Müzesi, depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle yıkım amacıyla ziyarete kapatılmış durumdadır. Ancak, kamuoyunu ikna edecek şeffaf bir teknik rapor henüz sunulmamıştır. Kamu yönetiminin şeffaflık ilkesi gereği bu raporun paylaşılması beklenmektedir. Müzelerini kaybetme endişesi taşıyan Antalyalı sanatseverler, binanın yıkılmak yerine güçlendirilebileceğini veya ek binalarla desteklenebileceğini savunarak yıkıma karşı çıkmaktadır. Geçmişte yıkılıp yeniden yapılacağı vaadiyle sürüncemede kalan diğer müze örneklerini hatırlatan Antalyalılar, aynı kaderi paylaşmak istemiyorlar.

Yetkililerin, müze hakkındaki kararlarını yeniden gözden geçirmeleri ve Antalyalıları süreçle ilgili detaylı bir şekilde bilgilendirmeleri gerekmektedir. Özetle, Antalya’nın hafızası olan bu değerli yapı yok edilmemelidir.