Sana Göre Haber

Osmanlı’yı Sarsan İsyan: Şeyh Bedreddin ve Yoldaşlarının Eşitlik Mücadelesi

15. Yüzyıl Anadolu’sunda Bir Bilge: Şeyh Bedreddin

Zaman 15. yüzyılın başları… Batı Anadolu, büyük toplumsal değişimlere ve fırtınalara gebeydi. İşte bu dönemde, zamanının en büyük bilgelerinden Şeyh Bedreddin, yollara düştü. Üzerinde ipek ya da atlas değil, yalnızca sadeliği ve bilgeliği simgeleyen yün bir hırka vardı. Heybesinde bilgi, bilincinde ise bir devrimin ateşi bulunuyordu.

Diyar diyar gezerek düşlerini ve düşüncelerini anlatan Şeyh Bedreddin, hakikat arayışında olan Börklüce Mustafa ile Aydın’ın Nizar köyünde, Torlak Kemal ile ise Kütahya-Bursa arasındaki Sürme köyünde buluştu. Varmak istedikleri menzil uzak, yolları ise engebeliydi. Ancak göğüslerinde yanan inanç ateşiyle yoldaş oldular.

Balkanlar’dan Anadolu’ya Yayılan Fikirler

Anadolu’nun Ege kıyılarından Sakız Adası’na geçen Bedreddin, Hristiyan halka da düşüncelerini anlattı. Ardından İzmir, Domaniç, Bursa ve son olarak Edirne’ye yerleşerek fikirlerini Balkanlar’da yaymaya devam etti. Amacı, her yeri aydınlatmaktı.

Bedrettin, ünlü eseri “Varidat”ta görüşlerini şu şekilde açıklar: “Allah’a göre bütün nesneler aynıdır. Hakikatte O’ndan başka varlık yoktur… Gerçeğine bakılırsa; görünüş ve görülen aynıdır ve aradaki farklar itibarîdir.”

Bu felsefe, halk arasında somut bir karşılık buldu: “Mülk Allah’ın olduğuna göre, toprakta, suda, üretilende herkesin hakkı vardır. Mal ve mülk üzerinde sahiplik iddia etmek ilahî düzene aykırıdır.” Bu eşitlikçi düşünceler, halk arasında hızla yayıldı.

Fetret Devri ve Kanlı Taht Mücadeleleri

Bu süreçte Anadolu, Emir Timur’un darbesiyle dağılan Osmanlı Devleti’nin mirası için Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında şiddetli bir iktidar mücadelesine sahne oluyordu. Bu kanlı devirde, Musa ve Mehmet Çelebi, ağabeyleri İsa ve Süleyman’ı saf dışı bıraktı. Mehmet Çelebi, İsa’yı Eskişehir’de bir hamamda boğdurttu. Zevkine düşkünlüğüyle bilinen Süleyman Çelebi ise, Musa Çelebi’nin baskınından kaçarken köylüler tarafından yakalanıp öldürüldü.

Artık taht için sadece iki kardeş kalmıştı: Musa ve Mehmet Çelebi. Edirne’ye girerek kendini padişah ilan eden Musa Çelebi, o sırada Edirne’de bulunan ve büyük saygı gören Şeyh Bedrettin’i 1411 yılında kazaskerlik görevine getirdi.

Bu atama, Musa Çelebi’nin hem Bedrettin’in halkçı fikirlerinden etkilendiğini hem de onun desteğiyle meşruiyetini güçlendirme çabasında olduğunu gösteriyordu. Şeyh Bedreddin ise fikir yoldaşı Börklüce Mustafa’yı yanına kethüda (kâhya) olarak aldı.

İktidar Savaşının Sonu: I. Mehmet Tahtta

Ancak Musa Çelebi’nin Edirne’de padişahlığını ilan etmesi, Anadolu’yu kontrol eden kardeşi Mehmet Çelebi ile ittifakını bitirdi. Halkın ve uç beylerinin desteğini alan Musa’ya karşı, Kapıkulu Ocakları ve Bizans İmparatoru’nun desteğini alan Mehmet Çelebi Rumeli’ye geçti. Sofya yakınlarındaki Çamurluova‘da yapılan savaşta yandaşları tarafından terk edilen Musa Çelebi, ağır yaralı olarak kaçarken yakalandı ve boğularak öldürüldü (1413). Böylece rakipsiz kalan I. Mehmet, Osmanlı tahtına oturarak Fetret Devri‘ni resmen sona erdirdi.

İsyan Ateşi Yanıyor: Börklüce ve Torlak Kemal

Yeni padişah I. Mehmet, Musa Çelebi’nin adamı olarak gördüğü Şeyh Bedrettin’i kazaskerlikten alıp maaş bağlayarak İznik’e sürgün etti. Ancak Fetret Devri’nin yarattığı toplumsal sıkıntılar, halkı bir isyanın eşiğine getirmişti.

Bu ortamda, Şeyh Bedreddin’in halifelerinden Börklüce Mustafa, İzmir-Karaburun’da; Torlak Kemal ise Aydın’da isyan bayrağını açtı. Nazım Hikmet’in de dizelerinde selamladığı gibi, beylerin baskısından bunalan köylüler, isyancıların peşine düştü.

Börklüce Mustafa ve Karaburun Komünü

Büyük olasılıkla Batı Anadolu’nun yerlisi olan Börklüce Mustafa, eşitlikçi duruşu ve alçakgönüllü kişiliğiyle tanınıyordu. “Tasvîrü’l-Kulûb“ (Kalplerin Tasviri) adlı bir eseri de olan Börklüce, derin bir din bilgini ve filozoftu. Ona atfedilen şu sözler, felsefesini özetler nitelikteydi:

“Ben senin emlakine tasarruf edebildiğim gibi, sen de benim emlakime aynı şekilde tasarruf edebilirsin.”

Bireysel mülkiyete karşı çıkan ve din ayrımını reddeden Börklüce, Müslüman ve Hristiyan köylülerle, Musevî esnafla çok dinli bir topluluk oluşturdu. Bu yapılanma, modern akademisyenler tarafından “ütopyacı bir halk komünü” olarak değerlendirilir.

1416‘da başlayan isyan, üzerine gönderilen Saruhan Valisi İskender Paşa’nın ordusunu bozguna uğrattı. İkinci zaferini ise Timurtaş Paşazade Ali Bey’e karşı kazandı. İsyanın büyümesi üzerine Padişah I. Mehmet, Veziriazamı Bayezid Paşa’yı büyük bir orduyla Börklüce’nin üzerine gönderdi.

İsyanın Kanlı Sonu ve Börklüce’nin İdamı

Karaburun Yarımadası’nda, “Cehennem Vadisi” olarak bilinen yerde yapılan savaşta, sayıca çok üstün olan Osmanlı ordusu isyancıları kuşattı. Denizden de kaçışları engellenen Börklüce Mustafa ve müritleri esir düştü. Ayasluğ’a (Selçuk) getirilen Börklüce, inancından dönmesi için yapılan işkencelere direndi. Sonunda çarmıha gerilerek bir devenin sırtında sokak sokak dolaştırıldıktan sonra idam edildi.

Ölümünün ardından Börklüce Mustafa, halk belleğinde bir evliya, bir veli olarak yaşamaya devam etti. Hakkında anlatılan keramet hikayeleri, onun mazlum bir halk önderi olarak nasıl görüldüğünü simgeler.

Torlak Kemal ve İsyanın Diğer Kolu

Börklüce ile neredeyse eş zamanlı olarak Aydın’da başkaldıran bir diğer isim ise Torlak Kemal‘di. Bu sırada İznik’te sürgünde olan Şeyh Bedreddin, hacca gitme bahanesiyle yola çıkarak Sinop üzerinden Balkanlar’daki Deliormanlar‘a geçti ve burada yeniden güç toplamaya başladı.

Manisa doğumlu olan Torlak Kemal’in asıl adının Samuel olduğu ve Yahudi kökenli bir aileden geldiği rivayet edilir. Şeyh Bedreddin’e bağlanarak Müslüman olmuş ve Torlak Kemal adını almıştır.

Anadolu’nun Kadim Halkı: Yahudiler ve Torlak Kemal’in Kökeni

Yahudi halkı, tarihin en eski dönemlerinden beri Anadolu’da varlık göstermiştir. Özellikle Roma İmparatorluğu dönemindeki sürgünler ve göçlerle Sardes (Sart), Efes gibi Batı Anadolu kentlerine yerleşmişlerdir. Bu topluluklara “Romanyot” Yahudileri denirdi. Torlak Kemal de muhtemelen bu Romanyot topluluklarından birine mensuptu.

“Torlak” kelimesi, İslam tasavvufundaki Kalenderî tarikatı dervişlerine verilen bir addır. Dünya malını terk etmiş, sade ve yetingen bir yaşam süren bu dervişler gibi, Torlak Kemal de mistik bir kişiliğe sahipti.

Yün ve Ateşin Büyüyen Alevi

Şeyh Bedreddin’in eşitlikçi düşünceleri, Börklüce’de eylemci bir güce, Torlak Kemal’de ise mistik bir isyana dönüşmüştü. Yoksul halkın önderi olan Torlak Kemal, yoldaşlarını dualarla ve zikirlerle cesaretlendiriyordu. Üzerindeki yün hırka tevazuyu, yüreğindeki ateş ise ilahi aşkla harmanlanmış eşitlik ve özgürlük arzusunu simgeliyordu. Dağlarda yanan ateş, dervişlerin yün giysilerine yansımış, Anadolu’da yeni bir başkaldırının fitilini ateşlemişti.

(Devamı bir dahaki yazıda)

Sefa Taşkın
03.08.2025
Dikili-İzmir

Exit mobile version