Gazze’de Durmayan Vahşet ve Netanyahu’nun Sorumluluğu
Gazze’de yaşanan insanlık dramı, Netanyahu yönetiminin saldırılarıyla her geçen gün derinleşiyor. Saldırılar sadece insanları ve evleri değil; hastaneleri, okulları, ibadethaneleri ve hatta sivil halkın sığındığı barakaları dahi hedef alarak bölgede canlı yaşam izi bırakmamayı amaçlıyor. Dünya kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşen bu yıkım, aynı zamanda İsrail yönetiminin uluslararası alanda kendini aklama çabalarıyla devam ediyor.
Direnişin Sembolü Gazze ve Uluslararası Yankılar
İki yıla yaklaşan acımasız işgale ve kuşatmaya rağmen, Gazze halkı açlık, susuzluk ve tüm imkansızlıklara karşı dimdik ayakta duruyor. Hamas’ın direnişiyle birlikte, mazlum halkın er ya da geç zafere ulaşacağına ve terör devletine diz çöktüreceğine olan inanç tam. Türkiye’nin yetkili makamlarından yükselen onurlu tepkiler dışında, uluslararası arenada ciddi bir yaptırımın olmaması ise hem düşündürücü hem de üzüntü verici bir tablo çiziyor.
Dünya Halkları Filistin İçin Ayakta
Evanjelist dünyanın desteğini arkasına alan Netanyahu’nun, batıl inançlarını öne sürerek bölgede daha büyük çatışmaları tetikleme potansiyeli endişe yaratıyor. Buna karşın, dünyanın dört bir yanındaki vicdan sahibi insanlar ve birçok ülke vatandaşı, şehir meydanlarını doldurarak Gazze kasabına lanetler yağdırıyor ve kendi hükümetlerini Filistin devletini tanımaya zorluyor. Türkiye’nin öncülük ettiği 1967 sınırlarında iki devletli çözüm önerisi, aralarında Batılı ülkelerin de bulunduğu yaklaşık 150 ülke tarafından kabul görmüş durumda.
İsrail’in Artan İzolasyonu ve Gelecek Kaygıları
Netanyahu yönetiminin bu acımasızlığının bedelini er ya da geç ödeyeceği bir gerçek. Ancak bu süreç, dünya genelinde hiçbir İsraillinin can güvenliğinin kalmayacağı yeni bir dönemi de beraberinde getiriyor. İsrail vatandaşı olmanın büyük bir risk taşıdığı algısı, sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yayılıyor. Vatandaşlarını İsrail’e gitmemeleri konusunda uyaran ülke sayısı da giderek artıyor. Geçmişte Mossad ve İsrail’in yenilmezlik imajı, bugün yerini büyük bir çöküşün ve belirsizliğin sembollerine bırakmıştır.
Türkiye’nin Kararlı Duruşu ve Milli Birlik
Devletimizin, tüm dünyayı karşısına alma pahasına her platformda Siyonist zulmü lanetlemesi ve Filistin’e açık destek vermesi, sadece dünya halklarında değil, kendi vatandaşlarımızda da büyük bir gurur kaynağı oluyor. İçimizdeki İsrail güzellemesi yapan azınlığa rağmen, devlet-millet bütünleşmesi her geçen gün daha da güçlenerek dosta güven, düşmana ise korku salmaktadır.
İsrail’in nihai hedefinin Türkiye olduğu gerçeği ortadayken, devlet aklı tüm senaryolara karşı hazırlıklıdır. Geçtiğimiz hafta düzenlenen savunma sanayi fuarı, bu hazırlığın sadece görünen yüzüdür. Suriye’den gelen teröre karşı ortak hareket etme teklifi gibi stratejik hamleler, İsrail’e haddini bildirmede gecikmenin ülkemiz aleyhine işleyeceği gerçeğini gören bir aklın ürünüdür. Unutulmamalıdır ki, korkunun ecele faydası yoktur.
Türk, Kürt ve Arap Kardeşliğiyle Güçlenen Türkiye
Tarihi şanla dolu Türk milleti olarak, içimizdeki ayrık otlarını temizledikçe daha caydırıcı ve özgüvenli bir duruş sergilemeye devam edeceğiz. Ormanlarımızın yakılmasından medet uman zihniyetlere inat, devletimiz dimdik ayaktadır. Felaket tellallarının kirli emelleri boşa çıkacak ve Yeni Türkiye mozaiğinin temelini oluşturan Türk, Kürt ve Arap kardeşliği pekiştikçe, düşmanlarımıza korku, dostlarımıza ise güven vermeyi sürdüreceğiz. Türkiye Yüzyılı, ümmete ve insanlığa hayırlı olsun. Devletimiz var olsun.