Doktorun Gözünden Gazze’deki Vahşet
İngiliz doktor Nick Maynard, son on beş yıldır gönüllü olarak hizmet verdiği Gazze’deki acımasız tabloyu gözler önüne serdi. Basına yansıyan ifadelerinde, İsrailli askerlerin bebek mamalarına el koyarak çocukları açlığa mahkum ettiğini anlatan Maynard, bu durumun insanlık adına utanç verici olduğunu belirtti. Doktor, hastanelerde besin olarak yalnızca şekerli suyun bulunduğunu ve daha da endişe verici bir şekilde, hastaneye getirilen erkek çocuklarının sistematik olarak aynı bölgelerinden vurulduğunu iddia etti. Bu iddiaya göre, bir gün karınlarından, ertesi gün göğüslerinden veya testislerinden vurulmuş çocuklar tedaviye getiriliyordu.
Tarihin Tekerrürü ve Sanatın Direnişi
Bu acılar, geçmişin yankılarını taşıyor. 80’ler Türkiye’sinde bir ilkokul öğrencisiyken, dönemin korku iklimi nedeniyle haberlerden uzak tutulmaya çalışılmıştım. Ancak gizlice izlediğim haberlerde Filistinlilerin yaşadığı zorlukları öğrenmiştim. Aynı dönemde, babam Behçet Aysan‘ın “Yarın” dergisinin “Filistin Şiirleri” özel sayısında yayımlanan “Tel Zaatar” şiiri, İsrail destekli falanjist milislerin yüzlerce insanı katlettiği Sabra ve Şatilla katliamına bir yanıttı. Şiir, “Tel Zaatar/ napalm-gülleri açar” dizeleriyle başlayıp “Yaşayacak Filistin” umuduyla son buluyordu.
Mahmud Derviş’in de dediği gibi, zulüm karşısında, “Bütün şairler Filistinli”ydi.
Fakat yıllardır aynı soru zihinleri meşgul ediyor: Daha kaç nesil bu topraklarda acı çekecek? Kaç kuşak daha ölümle, sakatlıkla ve travmalarla yaşamak zorunda kalacak?
Büyük Güçlerin Filistin Politikası ve Jeopolitik Hesaplar
Yakın zamanda, Fransa Cumhurbaşkanı Macron Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını duyurdu. Ardından Birleşik Krallık da benzer bir politika değişikliğine giderek Filistin’i devlet olarak tanıyabileceğini açıkladı. Bu adım, İsrail’in kuruluşuna zemin hazırlayan 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu‘nun tarihsel sorumluluğunu üstlenmeleri anlamına da geliyordu. Peki, Avrupa’nın bu ani politika değişikliğinin sebebi neydi? Sadece kamuoyu vicdanını rahatlatmak mı? Bu bir etken olsa da asıl nedenin, ABD’nin Ortadoğu planlarına karşı “Biz de buradayız” mesajı vererek bölgenin geleceğinde söz sahibi olma isteği olduğu düşünülüyor.
İngiliz yazar Tarık Ali‘nin vurguladığı gibi, ABD Soğuk Savaş sonrası rakipsiz bir imparatorluk haline gelmişti. “İnsanlık tarihinde ilk kez bir imparatorluk rakipsiz olmuştu. Romalılar kendini rakipsiz sanırdı, çünkü Perslerin gücünden, hatta Çinlilerinkilerinden tümüyle bihaberlerdi. Hem kafalarındaki dünya Akdenizdi, bütün küre değil”.
Bu rakipsizlik, etkin bir imparatorluk olma arzusunu körüklüyordu.
Bitmeyen Acılar ve Dünyadan Yükselen Sesler
Ne yazık ki, Kenan diyarında bir asırdır tarih ile coğrafya, savaş ile barış arasında bir çatışma yaşanıyor ve bu hesaplaşmaların ortasında çocuklar ölüyor. Bölgedeki son birkaç yılı anlatan bir film yapılsa, muhtemelen Beyrut liman patlamasından veya Oslo Barışı‘nın sembolü İshak Rabin suikastından başlamak gerekirdi. Öte yandan, vicdan sahibi sanatçılar sessiz kalmıyor. Aralarında Akira Kaurismaki, Joshua Oppenheimer ve Radu Jude gibi isimlerin bulunduğu otuz sekiz sinemacı, Mubi platformuna İsrail ordusuna yatırım yapan Sequoia Capital ile ilişkisini kesme çağrısı yaparak Filistinli sanatçılarla dayanışma gösterdi. Emperyalist çekişmelere rağmen, dünyada iyiler ve kötüler arasındaki mücadele devam ediyor ve dünya, tarihsel bir aptallığa dayanan ikiyüzlülük içinde savruluyor.