Diplomatik Üslup ve Güç Gösterisi
Kendini güçlü gören devletlerin temsilcileri, genellikle seslerini yüksek perdeden duyururlar. Ancak gücü benimsemiş ve olgunluk seviyesine erişmiş devletlerin diplomatları, daha mütevazı ve ölçülü bir dil kullanmayı tercih eder. Ne var ki, bazı Amerikalı temsilciler, görev yaptıkları ülkelerde kendilerini bir sözcüden çok, bir nevi müstemleke valisi olarak konumlandırmaktadır.
Türkiye, geçmişte bu tür bir ABD büyükelçisiyle tanışmıştır. Adı Prof. Straus Hupe olan bu diplomat, sık sık Türkiye’nin içişleri hakkında yersiz yorumlarda bulunurdu. Bu tavırları, kişisel niteliklerinden bağımsız olarak, kendisini antipatik bir figür haline getirmişti.
Tom Barrack’ın Tartışmalı Türkiye Yorumları
Bu hatırlatmaların sebebi, Başkan Donald Trump tarafından Ankara’ya atanan zengin iş insanı Tom Barrack’ın son dönemdeki Türkiye hakkındaki beyanlarıdır. Barrack, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği görevinin yanı sıra ülkesinin Suriye özel temsilciliği görevini de yürütmektedir. Bu geniş yetki alanı, onun sadece Türkiye Cumhuriyeti hakkında değil, Osmanlı İmparatorluğu dönemine ilişkin de fikirlerini açıkça dile getirmesine neden oluyor.
Barrack’ın gündeme getirdiği bazı rahatsız edici düşünceler şunlardır:
- Osmanlı İmparatorluğu’ndaki millet sisteminin çok başarılı olduğunu iddia ederek, Türkiye Cumhuriyeti’ne de benzer bir yapıyı tavsiye etmesi. Bu, Atatürk Cumhuriyeti’nin temel taşı olan “üniter devlet” ilkesiyle tamamen çelişmektedir.
- Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi olan Lozan Antlaşması‘nda “Kürtler aleyhine haksızlık yapıldığını” öne sürmesi.
- Türkiye’de “etnik ve dini farklılıklara dayalı bir sistem kurulması” gerektiğini ima etmesi.
- “İsrail’in Türkiye’de ulusal ve güçlü bir devletin varlığından” duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi.
Dışişleri Bakanlığı’nın Sessizliği ve Geçmişten Gelen Utanç
Bir ülkenin varoluş belgesi olan ve yüzüncü yılını doldurarak dayanıklılığını kanıtlamış Lozan Antlaşması’na dil uzatan Tom Barrack’a karşı Dışişleri Bakanlığı’nın sessiz kalması, Türk diplomasisi adına utanç verici bir durumdur. Ancak AKP iktidarı döneminde bu tür bir durumla ilk kez karşılaşılmıyor.
Hatırlanacağı üzere, 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye’de görevli Türk askeri birliğinin karargahı, ABD güçleri tarafından basılmış ve askerlerimizin başına çuval geçirilerek Bağdat’a götürülmüştü. O dönemde de başbakan olan Tayyip Erdoğan, bu olayı protesto etmek için nota verilip verilmeyeceğini soran gazetecilere şu tepkiyi vermişti:
“Ne notası kardeşim, müzik notası mı?”
Bu olay, o dönemde büyük bir tepkiyle karşılanmış ve milli onurun zedelendiği yorumlarına yol açmıştı.
Empati ve Karşılıklılık Sorusu
Şimdi merak ediyorum: ABD’de görev yapmış bir Türk büyükelçisi, bir konferansta çıkıp “Avrupalı göçmenlerin ataları, milyonlarca yerli halkı katlederek onların vatanlarına ve mülklerine el koydu” dese ve yerli halka yönelik mevcut yardımların yetersiz olduğunu söylese, başına neler gelirdi? Mr. Tom Barrack’ın, eleştirilerini yöneltmeden önce resmin diğer yüzüne de bakması gerekmez mi?