Türkiye’nin Stratejik Yükselişi ve Diplomatik Başarısı
Türkiye’nin uluslararası arenadaki yükselişi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde uzun yıllara dayanan stratejik yatırımların ve üstlenilen önemli risklerin bir sonucudur. Ankara için en belirgin fırsatlardan biri, Rusya-Ukrayna savaşı ile ortaya çıktı. Bu dönemde Türkiye, Kiev ve Moskova arasında üstlendiği kritik “arabulucu” rolü ile küresel sahnede öne çıkmayı başardı.
Gazze Savaşı ve Değişen İttifaklar
Gazze’deki savaş, Türkiye’ye diplomatik alanda daha da büyük bir manevra alanı sağladı. Filistin dayanışma hareketini güçlü bir şekilde sahiplenen Ankara, bu tutumuyla pek çok ülke ile ilişkilerini güçlendirdi. Bu durumun en dikkat çekici örneklerinden biri Fransa ile yaşandı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron‘un Filistin devletini tanıma yönündeki adımları, Erdoğan ile arasında bir yakınlaşma doğurdu. İki lider arasında gerçekleşen telefon görüşmesi ve Birleşmiş Milletler’deki ortak tavır, Türkiye-Fransa ilişkilerinde geniş bir uzlaşma zemininin habercisi oldu.
Avrupa ile Yeni Bir Dönem ve Savunma Sanayii Hamleleri
Avrupa Birliği genelinde Türkiye’ye yönelik algıda belirgin bir yumuşama gözlemleniyor. Başta Berlin, Roma ve Madrid olmak üzere Polonya ve Macaristan gibi birçok Avrupa ülkesi, Türkiye ile jeostratejik temellere dayalı yeni bir ilişki kurulmasının gerekliliğini vurguluyor. Avrupa’nın savunma kapasitesini artırma sürecinde Türkiye ittifakını güvence altına almak için ciddi adımlar atmaya hazır olduğu görülüyor.
Bu yeni iklimin somut yansımaları ise savunma sanayii alanında kendini gösteriyor:
- Eurofighter Typhoon savaş uçağı satışının önündeki engellerin kalkması.
- İtalyan ve İspanyol şirketleriyle imzalanan yeni savunma anlaşmaları.
- Birçok Avrupa ülkesinin Türk SİHA’larına yönelik artan talebi.
Yunanistan İçin Değişen Dengeler ve Yeni Strateji Zorunluluğu
Yunan medyasına göre, Yunanistan önümüzdeki yıllarda, 25 yıl önce Erdoğan’ın devraldığı Türkiye’den çok daha farklı ve güçlü bir ülke ile karşı karşıya kalacak. Güç dengesinin Türkiye lehine değiştiği, mevcut ittifakların ve uluslararası kuruluşlara üyeliğin Türk revizyonizmini durdurmakta yetersiz kaldığı belirtiliyor.
Özellikle savunma sanayisindeki büyük atılım sayesinde Türkiye, sadece birçok kritik silah sisteminde kendi kendine yeterli hale gelmekle kalmayıp, aynı zamanda ihracat yoluyla önemli bir finansman kaynağı da yaratmıştır. Yunan analizlerine göre bu tablo, Atina için günlük gerilimleri yönetmenin ötesinde, Türkiye’ye karşı acilen yeni bir strateji geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.