Tarihsel Tartışma: Anaerkil Toplum ve Ana Tanrıça Kavramları
1861 yılında İsviçreli hukukçu Johann Jakob Bachofen, “Das Mutterrecht” (Ana Hukuku) adlı eseriyle tarihe önemli bir tartışma başlattı. Bachofen, tarım toplumlarının “Anaerkil Düzen” içinde yaşadığını, soyun anne üzerinden belirlendiğini, toplumu kadınların yönettiğini ve bir “Ana Tanrıça” kültünün var olduğunu öne sürdü. Bu iddialar, yüz yıl boyunca sürecek hararetli tartışmaları da beraberinde getirdi.
Çatalhöyük’te İlk Keşifler ve Ana Tanrıça Figürü
Tarihler 1961’i gösterdiğinde, İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nden James Mellart’ın Çatalhöyük’teki ilk kazılarıyla Konya Ovası’nın derinliklerinden koca memeli, iri kalçalı çıplak kadın heykelleri gün yüzüne çıkmaya başladı. Mellart, leoparların koruduğu bir tahtta oturan ve vahşi hayvanlara hükmeden kudretli kadın figürünü bulduğunda, “İşte karşınızda Ana Tanrıça!” diyerek arkeoloji dünyasını sarstı. Böylece “Anaerkillik” teorisi, Çatalhöyük’te somut bir karşılık bulmuş gibiydi.
Bilimsel Kanıt: Genetik Araştırmalar Son Noktayı Koydu
Yaklaşık 64 yıl sonra, 2025’te, uluslararası hakemli Science Dergisi‘nde yayımlanan “Female lineages and changing kinship patterns in Neolithic Çatalhöyük” başlıklı makale, tüm tartışmalara yeni bir boyut getirdi. Paleogenetik, arkeolojik ve antropolojik verilerin birleşimiyle, Çatalhöyük’te “kadın-merkezli” bir toplumun yaşadığı bilimsel olarak ispatlandı.
12 Yıllık Titiz Çalışmanın Ürünü
Bu devrim niteliğindeki bilgi, ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Somel liderliğinde, farklı disiplinlerden 47 akademisyenin 12 yıllık yoğun emeği sonucunda ortaya çıktı. Bu önemli gelişme, geçen yıl Nevşehir’de düzenlenen “44. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu”nda Prof. Dr. Somel tarafından duyurulmuştu.
Antik DNA’ların Fısıldadığı Gerçekler
Araştırma kapsamında 395 iskelet taranarak 133’ünden paleogenom üretildi ve bilinen en eski genom veriseti oluşturuldu. Antik DNA’lara göre, MÖ 7100-5950 arasında kesintisiz yerleşim gören Doğu Çatalhöyük’teki sosyal yapıya dair bulgular şunlardır:
- Yerleşimin 1.150 yıllık tarihi boyunca, aynı evin tabanına gömülen bireylerin büyük çoğunluğu anne soyundan birbirine bağlıydı.
- “Matrilokalite”, yani erkeklerin evlilikle kadının evine taşınması olasılığı, tek ailenin yaşadığı evlerde %70, iki ailenin yaşadığı evlerde ise %100 olarak saptandı.
- Kız çocuklarının mezarlarına, erkek çocuklarına kıyasla beş kat daha fazla mezar hediyesi bırakılıyordu.
Uzman Görüşü: Matriarki mi, Kadın Merkezlilik mi?
Bu bulgular bazı antropologları heyecanlandırsa da, Çatalhöyük’ün eski kazı başkanı Prof. Dr. Ian Hodder konuya temkinli yaklaşıyor:
“Ana soyluluk, hak ve kaynakların ana tarafından aktarılmasıdır. Çatalhöyük’te bu var mıydı? Bilmiyoruz. Ev içi gömülerdeki genetik örüntüye bakınca çok büyük ihtimalle evet ama arkeolojik olarak ispatlayamayız. Erkeklerin kadınların evine taşındıklarını söyleyebilmek için aynı evde gömülenlerin o evde yaşadıklarını da ispat etmek lazım. Bunu da bilmiyoruz ama aynı evde gömülenler aynı şekilde beslenmişler. Bu da büyük ihtimalle beraber yaşadıklarını gösterir. Yine de kesin değil.”
Sonuç olarak Çatalhöyük, görünenin ötesinde karmaşık bir sosyal yapıya sahip olduğunu bir kez daha kanıtlıyor ve gizemini korumaya devam ediyor.