Trump Yönetiminin Gümrük Tarifesi Stratejisi ve Küresel Etkileri
ABD Başkanı Donald Trump, gümrük tarifesi artışlarını bir pazarlık kozu olarak kullanarak birçok ülkeyi zorlu anlaşmalara ikna etti. Bu strateji, Amerikan ekonomisine kısa vadede belirli avantajlar sağlasa da, küresel ticaret sisteminin kurallarını aşındırarak uzun vadede ABD için ciddi riskler barındırıyor.
Başkan Trump, nisan ayında duyurduğu ve “Kurtuluş Günü” olarak nitelendirdiği gümrük vergisi zamlarını, piyasaların adaptasyonunu sağlamak ve müzakerelere kapı açmak amacıyla üç aylığına ertelemişti. 1 Ağustos itibarıyla dolan bu süre zarfında ABD, bazı ülkelerle anlaşma sağlarken bazılarıyla ortak bir zemin bulamadı. Nihayetinde Trump, kendi perspektifinden bakıldığında ticaret savaşında önemli cephelerde zafer kazandı. Özellikle Avrupa Birliği (AB) ile yapılan anlaşma, Trump yönetimi için büyük bir başarı olarak görüldü.
Anlaşmalar ve Yeni Tarife Oranları
Trump, AB’yi %30‘luk bir gümrük vergisiyle tehdit ederken, yapılan anlaşma sonucunda bu oranı %15‘e yükseltti. Anlaşma kapsamında AB, önümüzdeki üç yıl içinde ABD’den 750 milyar dolarlık ek enerji ürünü almayı ve ABD’ye 600 milyar dolarlık yatırım yapmayı taahhüt etti. Avrupalı uzmanlar, bu anlaşmayı AB için bir “utanç” olarak değerlendirdi. Zira Trump öncesi dönemde %2’nin altında olan ortalama tarife oranları, kısa sürede %15’e fırlamış oldu. Avrupalı liderler, Trump ile ekonomik bir çatışmanın daha maliyetli olacağı hesabıyla karşılıksız bir şekilde bu oranı kabul etti.
Diğer Ülkeler ve Türkiye’nin Konumu
Benzer şekilde, Japonya ve Güney Kore de %15’lik tarife artışı için ABD ile anlaştı. Ancak Modi yönetiminin Rusya ile savunma sanayisindeki yakınlaşmasından rahatsız olan Trump, Hindistan için tarifeyi %25 olarak belirledi. Tayvan, Tayland ve Vietnam gibi Doğu Asya’nın yükselen ekonomileri için ise tarife oranları %19-20 aralığında tespit edildi. Bu oranlar, nisan ayında açıklanan ilk tekliflere göre daha düşüktü.
Türkiye için nisan ayında %10 olarak açıklanan tarife oranı ise %15‘e çıkarıldı. Bu beş puanlık artış diplomatik açıdan olumsuz bir gelişme olsa da, Gümrük Birliği anlaşması bulunan Türkiye’ye AB ile aynı oranın uygulanması beklenmedik bir durum değildi. Böylece, başlangıçta Türkiye lehine görünen tarife farkı büyük ölçüde ortadan kalkmış oldu.
Ticaret Savaşının Gerçek Galibi Kim?
Peki, bu tablo Trump’ı ticaret savaşının galibi yapar mı? Bu sorunun cevabı hem evet hem de hayır. Evet, çünkü Trump birçok ülkeye adeta “ölümü gösterip sıtmaya razı etti.” Hayır, çünkü zaten kırılgan olan küresel ticaret sistemini daha da istikrarsızlaştıran bu adımların, uzun vadede Amerikan ekonomisine zarar verme potansiyeli yüksek.
Tarifeler, Amerikan sanayisine geçici bir koruma sağlayabilir ve devlete gelir yaratabilir. Ancak bu politikanın fazlası zararlıdır. Üstelik Trump, Biden döneminde getirilen bazı sanayi ve teknoloji teşviklerini geri çekerek, tarifelerin sanayiye sağlayabileceği olası faydaları da riske attı.
Trump’ın bu anlaşmaları siyasi bir başarı olarak sunacağı kesin. Amerikan ekonomisi kısa vadede kazanımlar elde edebilir. Ancak küresel ticaret sistemini bu denli kuralsızlaştırmanın uzun vadeli etkileri ABD için pozitif olmayacaktır.
Bugün tarifeleri kabul etmek zorunda kalan AB ve Çin gibi küresel aktörler, Trump sonrası dönemde daha agresif politikalar izleyebilir. Bu durum, doların küresel hegemonyasından ABD’nin yeni ittifaklar kurma yeteneğine kadar pek çok dengeyi Washington aleyhine değiştirebilir.
Sanayi Sektöründeki Sinyaller ve Türkiye
Son on yılda, özellikle pandemi sonrası dönemde, ülkeler sanayi sektörüne stratejik bir önem atfetmeye başladı. Teknolojik dönüşüm ve jeopolitik gerilimler, sanayinin değerini yeniden ortaya çıkardı. Gelişmiş ülkeler sanayiye geri dönerken, gelişmekte olan ülkeler için sanayi, kalkınmanın anahtarı olmaya devam ediyor.
Bu nedenle Türkiye’nin sanayiden gelen verileri yakından takip etmesi kritik önem taşıyor. Türkiye, pandemi döneminde sanayide önemli bir atılım yapsa da, son aylarda ağırlaşan finansal koşullar sektörü zorluyor. İSO İmalat PMI verileri, son 16 aydır sektördeki istikrarsızlığa işaret ediyor. Sanayideki istihdam düşerken, hizmetler ve inşaat sektörlerinde artış gözlemleniyor. Türk sanayisinin bu kısa vadeli türbülansı atlatması, uzun vadeli parlak hedeflerine ulaşması için hayati önemdedir.