‘Turist Ömer’ Karakteri Nasıl Doğdu?
Yeşilçam’ın unutulmaz yönetmenlerinden Hulki Saner, efsanevi ‘Turist Ömer’ karakterinin doğuşunu anlatıyor: “Biz ilk ‘Turist Ömer’i 1964 senesinde çektik. Bu film çok sükse yaptı ve Sadri Alışık, Turist Ömer tiplemesiyle çok sevildi. Sultanahmet’te oturduğumuz çocukluk yıllarımda İstanbul’a pek nadir turist gelirdi. Öyle aylak aylak dolaşıp etrafa bakarlardı. ‘Ne bakıyor bunlar?’ derdim kendi kendime. Ömer’in de hiçbir işi yok, aylak aylak dolaşıyor ya, ona ‘turist’ diyelim dedim ve adı öyle kaldı.”
Almanya Çekimleri ve Unutulmaz Anılar
‘Turist Ömer’ filmi halk tarafından çok sevilince maceralara atılmasına karar verildi. Saner, “Madem bu adam turist, biz bunu gezdirelim dedim. Nereye götürelim; o zaman ilk aklıma gelen Almanya oldu,” diyor. Hızla bir senaryo hazırlanıp, Münih’e doğru yola çıkıldı. Ekipte Sadri Alışık, Erdoğan Tünaş, Çolpan İlhan, Suzan Avcı ve kameraman Turgut Önen vardı. Münih merkezde Aden Oteli’ne yerleştiler.
Meşhur Şapkanın Hikayesi
Turist Ömer’in ikonikleşen şapkasının da ilginç bir hikayesi var: “Sadri’nin yüzü serttir. Halbuki turist biraz daha yumuşaktır, o bakımdan başında bir şapka olsun dedim. O şapkayı biraz öne doğru indiririz, bizim kafamızdaki ‘Turist Ömer’ tipi ortaya çıkmış olur. İşte o şapkayı bir inşaat işçisinden satın aldık, yırtık pırtık bir şapkaydı.”
“ŞU ARKADAŞINIZ ELBİSESİNİ DEĞİŞTİRSE…”
Sadri Alışık, pejmürde kostümü ve yırtık şapkasıyla otelden çıktığında dikkatleri üzerine çekti. Saner, yaşadıkları komik olayı şöyle aktarıyor: “İkinci, üçüncü iş gününden sonra resepsiyondan bir adam bana geldi ve ‘Sizinle bir şey konuşacağım’ dedi. Ekibimin ne kadar kalacağını sordu. Cevabımdan sonra,
‘Tabii, memnun oluruz, yalnız hepiniz iyisiniz, güzel giyimlisiniz de şu arkadaşınıza söyleseniz elbisesini değiştirse, çok pejmürde, bizim otelimize yakışmıyor’
dedi. Ben bir kahkaha attım, Sadri’ye söyledim o da güldü. Adama dönerek, ‘Bu bey bizim en meşhur aktörümüzdür, bu da onun özel komedi kılığı, onun için bu kılık değişmez’ dedim. Bu kez gülme sırası onlardaydı. Biraz da utandılar, özür dilediler.”
Havaalanında Büyük Kriz ve Mucizevi Çözüm
Film bittikten sonra dönüş hazırlıkları başladı. O dönem Türkiye’de yaşanan yokluklar nedeniyle ekip, alışveriş için bir gün daha Almanya’da kaldı. Ancak bu alışveriş, dönüşte büyük bir krize yol açacaktı. Hulki Saner, o anları şöyle anlatıyor: “Ertesi gün herkes hazırlandı, havaalanına gittik. O zaman dövizimiz çok kıttı. Geri dönüyoruz diye sevinirken hiç ümit etmediğim bir şey oldu. Ekibin sekizyüz kilo fazla bagajı çıktı. Bir hesap yapıldı; diyelim ki benim cebimde yüz mark var, bagaj fazlası için benden dokuz yüz mark para istiyorlar. Bizim için açıkçası o anda bulunması imkansız bir para.”
“OLMAYACAK BİR ŞEY OLDU”
Lufthansa şefinin ‘Nayn’ cevabıyla çaresiz kalan ekip, havaalanında beklemeye başladı. “Otele dönecek taksi paramız bile yoktu. Ben ne yapacağım diye hiç kimse ile konuşmadan bir aşağı bir yukarı dolaşıyorum,” diyen Saner, tam umutların tükendiği anda yaşananları aktarıyor: “Tam bu sırada olmayacak bir şey oldu. Allah halimize acıyıp bize Hızır yolladı sanki. Bir baktım etraf karıştı. O bize ‘nayn’ diyen aksi şef etrafta koşuşturuyor, bir taraftan da ‘Mr. Saner’ diye bağırıyor. O ‘Nayn’ diyen aksi adam yumuşacık olmuştu ve ‘Mr. Saner şimdi telefon aldık İstanbul’dan, çok acil ve hayati bir mesele var’ dedi. Meğer Lufthansa’nın Avrupa genel müdürü İstanbul’da rahatsızlanmış ve acil ilaç götürülmesi gerekiyormuş. Güvenilir olduğumuz için ilacı bizim götürmemizi rica ettiler. Ben de durumu fırsat bilip, ‘Vallahi bir düşünürüz, yalnız bizim burada epey fazla yükümüz var’ dedim. ‘Aman efendim yükün lafı mı olur, biz hallederiz’ dediler. Bütün ekibi birinci mevkiye oturttular. İstanbul’a gelene kadar hepimiz kafaları çektik tabii. Uçaktan inince bizi karşılamaya gelenler hepimizin sarhoş oluşuna şaşıp kalmışlardı. Ama hem ilacı yetiştirdik, hem de rahatça döndük.”