Trump’ın Rusya-Ukrayna Savaşına Yaklaşımı ve Değişen Tavrı
Başkan Donald Trump, hem seçim sürecinde hem de başkanlığı döneminde, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasında önceki yönetim olan Biden’ın ciddi hataları olduğunu sıkça dile getirmişti. Savaşı bir ay gibi kısa bir sürede bitirebileceği yönünde iddialı açıklamalar yapan Trump, başlangıçta Rusya’nın ilhak ettiği bölgelere karşı daha yumuşak bir tavır sergilemiş ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’ye yönelik eleştirilerde bulunmuştu. Trump ile Putin arasındaki olumlu diyalog çabalarına rağmen, bu gelişmeler Rusya Devlet Başkanı Putin’in tutumunda beklenen uzlaşmacı değişikliği yaratmadı.
Bu durum, özellikle Temmuz ayı itibarıyla Trump yönetiminin Rusya’ya yönelik politikasının belirgin bir şekilde sertleşmesine neden oldu. Oysa 12 Şubat’ta Trump ve Putin arasında yapılan telefon görüşmesinde ikili ilişkilerin yeniden canlandırılması hedeflenmiş, Trump yönetimi Ukrayna ile arasına mesafe koymuştu. Bu süreçte Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık, Zelenski’ye destek çıkarak ve Rusya’ya karşı sert mesajlar vererek Trump’ın tavrını dengelemeye çalışmıştı. Uluslararası ekonomi-politik uzmanları ise Rusya’nın savaşı zamana yayma taktiğinin elini güçlendirdiğini belirtiyordu.
Dönüm Noktası: Dron Saldırısı ve Ekonomik Yaptırım Tehditleri
1 Haziran tarihinde Ukrayna’nın Rusya’nın iç bölgelerine düzenlediği sürpriz dron saldırısı, Moskova için önemli bir kırılma noktası oldu. Saldırıdan hemen önce savaşın bir ‘çılgınlık’ olduğunu belirten Trump, saldırı sonrası 4 Haziran’da Putin ile yaptığı görüşmede yine de sert bir tutum sergilemekten kaçındı. Hatta Rusya’nın İran-İsrail gerilimindeki arabuluculuk teklifi dahi yanıtsız bırakıldı.
Ancak Temmuz ayıyla birlikte Trump’ın tavrı radikal bir şekilde değişti. Başkan Trump, Rusya’ya önce 50 günlük bir barış çağrısı yaparak, bu sürenin sonunda sonuç alınamazsa yüzde 100 gümrük tarifesi uygulayacağını açıkladı. Daha sonra bu süreyi 10-12 güne kadar indirdi. Savaşa son verilmesi çağrısını yinelerken, Rusya’dan petrol ve doğalgaz alan Çin ve Hindistan gibi ülkelere de ikincil yaptırım sinyali verdi. Bu kapsamda alınan kararlar şunlardır:
- Çin’e ithalat gümrük vergisi oranı yüzde 30 olarak belirlendi.
- Hindistan için bu oran yüzde 25 olarak kararlaştırıldı.
- Brezilya’ya yönelik yüzde 50‘lik bir oran ise ülkede ciddi protestolara yol açtı.
Hindistan’ın yüzde 25’lik tarifeye rağmen Rusya’dan petrol alımına devam etme kararı, iki ülke arasında gerilimin artabileceğini gösteriyor.
Nükleer Restleşme ve Küresel Piyasalardaki Endişe
Tansiyonun yükseldiği bu dönemde, Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev‘in ‘şahin’ olarak nitelendirilen ve ‘nükleer savaşa yönelik ültimatom’ içeren açıklamaları, Başkan Trump’ın sert tepkisini çekti. Trump, Medvedev’in sözlerine karşılık olarak iki nükleer denizaltının stratejik bölgelere konuşlandırılması emrini verdiğini duyurdu.
Uluslararası ekonomi-politik uzmanları, Trump ve Medvedev arasındaki bu diyaloğu, günümüzün küresel jeopolitik ortamında bir siyasi retorik, güç gösterisi ve medya taktiği olarak değerlendiriyor.
Yine de, küresel piyasalar liderler arasında ‘nükleer’ kartının masaya sürülmesinden ve bu ‘el-ense çekme’ durumundan büyük rahatsızlık duydu. Gelişmelerin uluslararası ilişkiler ve ekonomi üzerindeki etkileri yakından izlenmeye devam ediyor.