Yunanistan’ın Tartışmalı ‘Deniz Parkı’ Kararı ve Arka Planı
KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, Yunanistan’ın Ege ve İyon Denizleri’nde tek taraflı olarak ilan ettiği iki deniz parkı kararının ardındaki stratejik planları analiz etti. Yunanistan, 21 Temmuz 2025 tarihinde yürürlüğe girecek şekilde Ege Denizi ve İyon Denizi’nde iki geniş alanı “deniz parkı” olarak belirlediğini duyurdu.
Yunanistan Başbakanlığı tarafından yayımlanan haritalara göre, bu parklardan biri İyon Denizi’nde Mora Yarımadası’nın güneyinden Lefkada Adası’na, diğeri ise Ege Denizi’nin güneyinde Milos Adası’ndan Koç Baba Adası’na kadar uzanıyor. Toplamda 27 bin 500 kilometrekarelik bir alanı kapsayan bu plan, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in geçen yıl “Okyanuslarımız Konferansı’nda” dile getirdiği ilk projeden yüzde 25 daha büyük bir alanı kapsıyor.
Türkiye’nin Karara Tepkisi ve Hukuki Duruşu
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, bu karara anında sert tepki göstererek, adımı mevcut statükoyu bozan yeni bir girişim olarak nitelendirdi. Bakanlık, Ege gibi yarı kapalı denizlerde tek taraflı eylemlerden kaçınılması gerektiğini vurgularken, ilan edilen deniz parklarının, aidiyeti Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların statüsü açısından hukuki bir geçerliliği olmayacağını net bir şekilde ifade etti.
Deniz Parkı İlanının Jeopolitik Anlamı Nedir?
Prof. Dr. Işıksal’a göre, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki artan gücü, Yunanistan’ı uluslararası hukuku göz ardı eden bir politika izlemeye itiyor. Yunanistan, sahip olduğu adaları bir koz olarak kullanarak Doğu Akdeniz’de yayılmacı bir siyaset izleme çabasındadır. Başbakan Miçotakis’in sıkça dile getirdiği “deniz her zaman Yunanistan’ın sessiz gücüdür” söylemi, bu kararla bir kez daha doğrulanmaktadır.
Yunanistan’ın temel tezi, deniz yetki alanlarının “orta hat” ilkesine göre belirlenmesi ve adaların da karasularına sahip olması gerektiğidir. Bu yolla Atina, orta hattın ana karalar yerine Yunan adalarından çizilmesini talep ederek Türkiye’nin yaklaşık 104 bin kilometrekarelik deniz alanını kendi lehine çevirmeyi amaçlamaktadır.
Yunanistan’ın bu yayılmacı politikasının bir diğer adımı ise, Türkiye’nin savaş nedeni (casus belli) sayacağını ilan etmesine rağmen karasularını 12 mile çıkarma isteğidir. Böyle bir senaryoda, Ege’deki Yunan karasuları yüzde 43’ten yüzde 71’e çıkacak, açık denizlerin oranı ise yüzde 49’dan yüzde 19,7’ye düşecektir.
Bu hamle, aynı zamanda Türkiye ile Libya arasında 2019’da imzalanan ve BM tarafından tescil edilen Deniz Yetki Alanları Mutabakatı’nı fiilen geçersiz kılma girişimi olarak değerlendiriliyor. Kararın bir diğer hedefi ise, Ege’de aidiyeti belirsiz olan ve Yunanistan tarafından işgal altında tutulan 152 ada, adacık ve kayalığa yasal bir statü kazandırmak ve bu bölgelerde etkin bir gözetim sistemi kurmaktır.
Türkiye’nin Atacağı Adımlar ve Olası Sonuçlar
Yunanistan’ın bu adımı, Türkiye’nin 7 Aralık 2023’te imzalanan Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi‘ne rağmen dostluk elini yayılmacı politikaları için bir fırsat olarak gördüğünün son örneğidir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın da belirttiği gibi, bu kararın sonuçları olacaktır.
Türkiye’nin ilk etapta, Ege, Akdeniz, Karadeniz ve Marmara Denizi’nde kendi deniz alanlarını koruma projelerini yakın zamanda ilan etmesi beklenmektedir. Nitekim Türkiye, 16 Nisan 2025’te yürürlüğe girecek olan Deniz Mekansal Planlaması’nı daha önce duyurmuştu.
Sonuç olarak, Yunanistan’ın maksimalist talepleri ve Doğu Akdeniz’de sahiplik iddiaları sürdükçe bölgedeki gerilim düşmeyecektir. Egemenlik haklarıyla doğrudan bağlantılı bir konunun “çevrenin korunması” kisvesi altında istismar edilmesi, Ege’de gerilimi tırmandırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir.
[Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.