Filistin Meselesi ve İslam Dünyasının İmtihanı
İslam coğrafyasındaki devletler, Filistin konusunda tarihi bir imtihandan geçiyor. İsrail’in aralıksız sürdürdüğü cinayetler, çocuk katliamları ve şehirleri haritadan silen vahşeti karşısında yükselen bazı sesler, zalimden hesap sormak yerine mazlumdan silah bırakmasını talep ediyor. Bu durum, derin bir gaflet ve büyük bir çelişki olarak öne çıkıyor.
‘Silahsızlanma’ Çağrısı: Teslimiyet ve İhanet
Hamas’tan silahsızlanmasını istemek, Filistin’i savunmasız bir şekilde Siyonist işgalcilere teslim etmek anlamına gelmektedir. Bu, yalnızca diplomatik bir hata değil, aynı zamanda alenen katilin safında yer almaktır. Filistin halkı, varlığını işgalciye karşı direndiği için sürdürebilmektedir, teslim olmayı reddettiği için ayaktadır.
Unutulmamalıdır ki, Kudüs’ün gölgesinde özgürlük mücadelesi veren mücahitler, İsrail’e ciddi kayıplar yaşatmıştır. Onların silah bırakması, Gazze’nin, Kudüs’ün ve tüm Filistin’in boynuna esaret zinciri vurulması demektir. Bu sebeple yapılan her “silahsızlanma” çağrısı, doğrudan işgalin meşrulaştırılmasına hizmet etmektedir.
Direnişin Meşruiyeti: İlahi ve Nebevi Referanslar
Direnişin haklılığı, hem ilahi emirler hem de peygamber öğretileriyle sabittir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Size savaş açanlarla Allah yolunda siz de savaşın; fakat haddi aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.”
(Bakara, 190)
Bu ayet, mazlumların kendilerini savunma hakkını ve cihadın meşru zeminini açıkça ortaya koymaktadır. Filistinli direnişçiler, işgale karşı durarak bu ilahi emri yerine getirmektedir.
Bir başka ayette ise şu uyarı yapılır:
“Zulmedenlere meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur.”
(Hud, 113)
Ne acıdır ki, günümüzde birçok İslam ülkesi lideri zalime karşı durmak yerine ona meyletmekte ve mazlumdan teslimiyet beklemektedir. Bu durum, ateşe doğru atılmış bir adımdır.
Hadislerdeki Müjde ve Sorumluluk
Resûlullah (s.a.v.), hak üzere kalacak bir topluluğu şöyle müjdelemiştir:
“Ümmetim arasında daima hak üzere olan bir topluluk bulunacaktır. Onlara karşı çıkanlar onlara zarar veremeyecek. Allah’ın emri gelinceye kadar onlar bu halde devam edeceklerdir.”
(Buhârî, Müslim)
Gazze’deki direniş, bu hadisin canlı bir tefsiri niteliğindedir. Yalnız bırakılmış olsalar da hak yolunda dimdik durmaya devam etmektedirler.
Zalime Karşı Durmak Esastır
İslam dünyası liderlerinin görevi, zalimin yanında yer almak değil, mazluma omuz vermek ve işgale karşı gür bir sesle haykırmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu sorumluluğu şöyle açıklamıştır:
“Zalime de mazluma da yardım et.” Ashab, “Ya Resûlallah! Mazluma yardım ederiz, peki zalime nasıl yardım ederiz?” diye sorunca, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Onu zulmünden alıkoymakla.”
(Buhârî)
Dolayısıyla bugün zalimi durdurmak için harekete geçmeyen, aksine mazluma “silahını bırak” diyenler, aslında zalimin zulmünün artmasına ortak olmaktadır.
Gazze’nin sesi asla kısılamaz. Çünkü oradaki direniş, bir toprak mücadelesinden öte; bir onur, iman ve haysiyet mücadelesidir. Bu ihanet zinciri ne kadar sürerse sürsün, Gazze’den yükselen direniş kıvılcımı tüm ümmete ışık tutacaktır.
Ya Rabbi! Filistin’de, Gazze’de ve Kudüs’te senin adını yüceltmek için direnen mücahitleri muzaffer eyle. Zalimlerin kurduğu tuzakları kendi başlarına çevir. Ümmete izzet, mazlumlara ise sabır ve zafer nasip eyle. Amin.