Sana Göre Haber

İlişkilerde Sessizliğin Yıkıcı Gücü: ‘Yok Bir Şey’ Demenin Ağır Bedeli

“Yok bir şey.”

Bu masum gibi görünen iki kelimeyle başlayan kaç iletişim cinayeti işlendi dersiniz? Çünkü bir kişi “yok bir şey” diyorsa, orada aslında her şey vardır. Üstelik o her şey; taş gibi sert, sessiz, küskün ve nereye konulacağı bilinmeyen bir yüktür.

Pasif-Agresif Davranışın En Keskin Silahı

Günümüzün pasif-agresif dünyasında bu söylem, en rafine silahlardan biridir. Bu davranış biçimi, kısa vadede kişiye bir “üstünlük” hissi verebilir: “Konuşmuyorum, çünkü tartışmasız bir şekilde haklıyım.” Ancak bu yanıltıcı zafer, uzun vadede ilişkilerin temelini içten içe çürütür. Dile getirilmeyen her duygu, zamanla farklı bir kanaldan sızar: alaycılık, küçümseme, dinmeyen bir kırgınlık ve en sonunda “hiçbir şey hissetmeme” hali.

Popüler bir inanışa göre, bir ilişkide hâlâ tartışılıyorsa umut vardır. Asıl tehlike, taraflardan birinin suskunluğa gömülmesidir. Fakat sistem bu kadar basit işlemiyor. Eğer biri hem susuyor hem de gitmiyorsa, o noktada artık “iyileşme” değil, “süründürme” süreci başlamıştır. Susmak, bir nevi “bitiş” provasıdır; ancak çok daha acımasızdır çünkü bedenen oradasınızdır ama kelimeleriniz tükenmiştir.

İlişki Türlerinde Sessizliğin Yıkıcı Etkileri

Sevgili İlişkilerinde Çöküş Anı

Partnerler arasında bir tartışma alevlenir, sesler yükselir ve sonra aniden biri susar. Diğer taraf ise çaresizce kıvranır. “Bir şey söyle bari!” yakarışına karşılık gelen “Söyleyecek bir şey yok.” cevabı, ilişkinin çöküş noktasıdır. Artık kelimeler değil, bakışlar savaşır. Telefona bakılır, sosyal medyada hikaye paylaşılır ama gelen mesaja cevap verilmez. O meşhur “görüldü” damgası ise dijital çağın fiziksel teması olmayan ama ruhsal iz bırakan tokadıdır.

Ebeveyn-Çocuk İlişkisinde Güven Sarsıntısı

Bu dinamik, ebeveyn-çocuk ilişkisinde de farklı değildir. Çocuk bir hata yaptığında, ebeveynin “Seninle konuşmak istemiyorum.” demesi, bir ceza gibi görünse de aslında çocuğun zihninde derin bir deprem yaratır. Çünkü bir çocuğun en temel ihtiyacı kabul görmek ve sevildiğini duymaktır. Çocuklar susturularak değil, konuşularak büyür. Yine de toplum olarak hâlâ “susayım da dersini alsın” beklentisi içindeyiz.

Arkadaşlıklarda Sinsi Kopuşlar

Arkadaşlık ilişkilerinde bu durum daha da sinsi bir hal alır. Bir şeye kırılırsınız ama bunu dile getirmek yerine yavaşça uzaklaşırsınız. Aramaları keser, mesajlara dönmezsiniz. Sosyal medyada hikayelerine bakar ama etkileşimde bulunmazsınız. Hatta ortak sohbet gruplarından sessizce ayrılarak, “Sana küstüm ama bunu senin anlaman lazım” evresine geçersiniz.

Çözüm: Sessizlik Duvarlarını Yıkmak

Peki, bu durumda sorun kimin? Susan kişinin mi, yoksa anlaması beklenen kişinin mi? Belki de artık kimsenin değil. Çünkü biz, açıkça konuşmayı değil, susarak ima etmeyi öğrenmiş bir toplumuz. Sessizlik, etrafınıza bir duvar örmektir. Bu duvar, içeri kimsenin girmesini engellerken, aynı zamanda sizin de dışarı çıkmanıza mani olur.

Kimi zaman konuştuğunuz için değil, yanlış anlaşıldığınız için kaybedersiniz. Çünkü siz sustuğunuzda, karşı taraf kendi senaryosunu yazar ve başrolü size sormadan belirler.

Unutmayın, susmak bazen altın olabilir, ancak bir ilişki altından daha değerlidir; canlıdır ve nefes alır. Onun oksijeni ise kelimelerdir. Bu yüzden bazen tek bir “Konuşabilir miyiz?” sorusu, sessizliğin verdiği binlerce cezadan çok daha iyileştiricidir.

Exit mobile version