Bilim ve Teknolojinin Gücü: Gelişmişliğin Temeli
Dünyadaki tüm yeniliklerin ve ilerlemelerin kaynağı, yüksek nitelikli üniversiteler, araştırma enstitüleri ve büyük laboratuvarlardır. Tıptan biyolojiye, fizikten evrenin sırlarına kadar insanlığa fayda sağlayan her türlü bilgi, bu kurumlardaki meraklı ve yetkin bilim insanlarının çalışmaları sayesinde ortaya çıkmaktadır. Bu buluşlar sadece teoride kalmaz; fizik, kimya, matematik, mimarlık gibi alanlarda üretilen bilgiler teknolojiye dönüştürülerek devasa ekonomik getiriler sağlar.
Geçtiğimiz yüzyılda yaşanan bilimsel ve teknolojik devrimler, hayatı ve ekonomiyi kökten değiştirmiştir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda ise bu dönüşüm daha da hızlanarak yeni zenginlik ve refah kaynakları yaratmıştır.
Bulan, Dönüştüren ve Üreten Ülkeler Kazanıyor
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın bugünkü zenginliğinin temelinde bilim ve teknoloji yatmaktadır. Bu gerçeği göz ardı eden, cehaletin hakim olduğu bir ülkede siyasetçiler, yoksulluktan çıkışın tek yolunun bilime, üniversitelere ve nitelikli bilim insanlarına yatırım yapmaktan geçtiğini anlamazsa, o ülke geri kalmaya mahkumdur.
Nitelik İçin Mali Kaynak Şart
Nitelikli bilim insanlarımızdan Prof. Dr. Selçuk Esenbel‘in de vurguladığı gibi, nitelikli bir yapı oluşturmak ancak yeterli mali kaynakla mümkündür.
“Nitelik oluşturmak ancak mali kaynak yaratmakla mümkün. Boğaziçi Üniversitesi’ni kıt olanaklarla büyük bir çaba ile dünya ortalamasının biraz üzerine çıkartabildik, fizik bölümü 60. sıraya yerleşti ama bu kadar. Şimdi bir düşüş yaşanıyor. Mali olanakları artırmazsanız üreten bir dünya üniversitesi yaratamazsınız.”
Siyasi Duyarsızlık ve Liyakat Erozyonu
Ne yazık ki, milletin vergilerini israf eden iktidarlar, nitelik ve liyakat savurganlığı yaparak ortalamanın altında bir üniversite politikası izlemektedir. Bugün sayısız üniversite, aslında bir liseden farksız durumdadır. Bu kurumlarda yapılan yayınların çoğu bilime ve ülkeye hiçbir katkı sağlamayan, değersiz çalışmalardır.
- Makalelerde intihal (aşırma) ve fabrikasyon (uydurma veri)
- Kayırmacı imzalar ve düşük kaliteli araştırmalar
- Bilimsel çıktıların değere dönüşmemesi
Ülkemizin büyük bilgi birikimi gerektiren dev laboratuvarları ve tutarlı bir bilim politikası bulunmamaktadır. Üniversite yönetimlerine bilime uzak isimlerin atanması ve liyakat sisteminin çökertilmesi, ülkenin geleceğine yapılan en büyük ihanettir. Bu çürümüş yapı, sahte diplomalı ve niteliksiz bireyler üretir.
Tek Lider: Atatürk ve Bilim Vizyonu
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde bilimi öncü kabul eden tek lider Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. O, refah ve gelişmişliğin ancak bilimsel araştırmalarla mümkün olacağını görmüş ve bu alana yatırım yapmıştır. Darülfünun’u ziyaretinde “Dünya bilim dergilerinde hocalarımızın yayımladığı kaç makale var ve bu makalelere kaç kez atıf yapıldı?” diye sorarak vizyonunu ortaya koymuş ve ardından 1933’te büyük üniversite reformunu hayata geçirmiştir.
Daha sonraki dönemlerde ise Erdal İnönü, 1993’te Türkiye Bilimler Akademisi’ni kurmuş, ancak mevcut iktidar bu kurumu da işlevsizleştirerek yandaş bir yapıya dönüştürmüştür.
Sonuç: Üretmeyen Köle Olur
Eğer bir ülkede yüksek nitelikli bilim, araştırma, buluş ve üretim yoksa, o ülke asla tam anlamıyla gelişemez. Bilimi ve teknolojiyi üreten ülkelerin kölesi olmaya, onların mallarını sürekli satın almaya mahkum kalır ve ekonomisi defalarca krize girer. Mesele yalnızca savunma sanayisine yatırım yapmaktan ibaret değil, çok daha derin ve yapısal bir zihniyet dönüşümünü gerektirmektedir.