Tarihin Işığında Suriye’nin Stratejik Önemi: İlker Başbuğ’dan Napolyon ve Günümüz Analizi

Napolyon’un Doğu Stratejisi: Mısır Seferi

Fransa, 1792-1799 yılları arasında Birinci Cumhuriyet Dönemi’ni yaşarken, ülke beş kişilik bir “direktörler kurulu” tarafından idare ediliyordu. Bu dönemde öne çıkan Napolyon Bonapart, İtalya seferindeki başarılarıyla yedi Yunan adası ve Arnavutluk’u Fransa’ya katarak Osmanlı İmparatorluğu ile komşu haline gelmişti.

Bonapart, en büyük hedefinin İngiltere’yi mağlup ederek dünyaya hükmetmek olduğuna inanıyordu. Bu vizyonunu 1797’de şu sözlerle ifade etmişti:

“Çabalarımızı donanmamızı güçlendirme ve İngiltere’yi yok etme amacı üzerinde yoğunlaştıralım. Bunu başardık mı, Avrupa ayaklarımızın altındadır.”

Bu hedefe ulaşmak için ilk adımı “direktörler kurulu”na sunduğu planla attı: İngiltere’nin Akdeniz’deki zayıflığından faydalanarak Mısır’ı ele geçirmek ve böylece Hindistan yolunu kontrol altına almak. Kurulun onayıyla 19 Mayıs 1798‘de 38 bin kişilik bir ordu ve donanma ile yola çıkan Napolyon, yanında sadece askerleri değil; astronomlar, mühendisler, ekonomistler ve sanatçılar gibi geniş bir bilim ve sanat heyetini de götürdü.

Stratejik Zorunluluk: Suriye’ye Hakim Olmak

Napolyon, 25 Temmuz 1798‘de ciddi bir direnişle karşılaşmadan Kahire’yi ele geçirdi. Ancak bu başarı, İngiliz Amirali Nelson‘un 1 Ağustos 1798’de Ebuhir Limanı’nda Fransız donanmasının büyük bir kısmını yok etmesiyle gölgelendi. Anavatan ile bağlantısı kesilen Fransız ordusu için Mısır’da kalıcı olmaktan başka çare kalmamıştı.

Bu noktada Napolyon, Mısır’daki varlığını güvence altına almanın ve olası tehditleri bertaraf etmenin yolunun Suriye’ye hâkim olmaktan geçtiğini fark etti. Bu stratejik değerlendirmesini şu sözlerle özetlemişti:

“Sömürge sistemi dahilinde Suriye üzerine yürümeye karar verdim. Suriye ve Mısır aynı hükümete ait olmalıdır.”

Tarihsel olarak da Mısır’ı yöneten Firavunlar, Fatımiler, Eyyubiler ve Memluklar gibi güçlerin hep Suriye’ye yönelmesi bu tezi destekliyordu. Suriye, kuzeyden Ortadoğu’ya inişin kapısı, güneyden gelenler için ise Anadolu’ya uzanan bir güvenlik kalkanı niteliğindeydi.

Akka Savunması ve Napolyon’un İlk Yenilgisi

Napolyon, 18 bin kişilik bir kuvvetle 31 Aralık 1798‘de Suriye’ye doğru harekete geçti. Elariş ve Gazze’yi aldıktan sonra Yafa’yı kuşatarak ele geçirdi ve şehirde büyük bir katliam ve yağma gerçekleştirdi. Ancak 24 Mart‘ta ulaştığı Akka’da, Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetlerinin direnişiyle karşılaştı. Nizam-ı Cedit birliklerinin de destek verdiği bu kahramanca savunma karşısında Napolyon, şehri düşüremedi. Dürzileri isyana teşvik etme çabaları da sonuçsuz kaldı.

5 Mayıs 1799‘daki son taarruzun da başarısız olması üzerine Napolyon, kariyerinin ilk büyük yenilgisini alarak geri çekilme kararı verdi. Mısır’a döndükten sonra Osmanlı ordularına karşı bazı başarılar elde etse de, İngilizlerin bölgeye asker çıkarmasıyla 2 Mart 1801‘de yapılan savaşı kaybeden Fransa, Mısır’ı terk etmek zorunda kaldı.

Tarih Tekerrür mü Ediyor: Günümüz Ortadoğu’sunda Suriye

Napolyon döneminden bugüne Ortadoğu’daki siyasi yapı kökten değişti. Özellikle 14 Mayıs 1948‘de İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesiyle bölgedeki dengeler altüst oldu ve bu tarih, şiddetli çatışmaların başlangıcı olarak kayıtlara geçti. 2003‘te Irak’ın işgali ise bölgedeki istikrarsızlığı daha da derinleştirdi.

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş, Beşşar Esad rejiminin 8 Aralık 2024‘te düşmesiyle yeni bir evreye girdi. Bu gelişme, Suriye ve tüm Ortadoğu için yeni bir dönemin habercisi oldu. Ancak bu değişim beraberinde kritik soruları da getirmektedir:

  • Suriye’de istikrar sağlanabilecek mi?
  • Ülkenin toprak bütünlüğü korunabilecek mi?
  • Irak’ta yaşanan senaryo Suriye’de de tekrarlanacak mı?

Bu sorular, Suriye ile 911 kilometrelik bir sınırı paylaşan Türkiye için hayati önem taşımaktadır. ABD’nin Suriye özel temsilcisinin şu sözleri ise endişeleri artırmaktadır:

“Güçlü ulus devletler bir tehdittir. Özellikle Arap devletleri İsrail için bir tehdit olarak görülür. İsrail’in, Suriye’yi kontrol eden güçlü bir merkez devlet yerine, parçalanmış ve bölünmüş Suriye’yi tercih edeceği anlaşılmaktadır.”

Tıpkı Napolyon’un kendi sömürge çıkarları için Suriye’yi kontrol etmeyi zorunlu görmesi gibi, bugün de küresel ve bölgesel güçlerin Suriye üzerindeki stratejik hesapları devam etmektedir. Tarihin tekerrür edip etmeyeceği ise zamanla ortaya çıkacaktır.