Türkiye Gündemi: Terör Komisyonu, Dijital Kriz ve Ekonomik Çıkmaz

Meclis’te Kurulan Terör Komisyonu ve Af Tartışmaları

Türkiye, yaz aylarının getirdiği ekonomik zorluklarla mücadele ederken, terörsüz bir ülke hedefiyle kurulan Meclis komisyonu gündemin merkezine yerleşti. Bu komisyonun kurulması, siyasi konjonktürün ne denli değişken olabildiğinin bir kanıtı niteliğinde. Fransız düşünür Hippolyte Taine‘in zaman, mekân ve kişi üçlemesindeki dinamikler, bu komisyonu bir barış umudu olarak öne çıkardı.

Teknik olarak Meclis’in tatilde olması sebebiyle bir ön komisyon niteliği taşıyan bu oluşum, Ekim ayına kadar kararlar alacak ve çalışmalarını ihtisas komisyonlarına devredecek. Kabul görmesi durumunda ise yasalaşma süreci başlayacak.

Komisyonun Tartışmalı Gündem Maddeleri

“Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” adını alan komisyonun en çok tartışılan konusu, DEM’in üzerinde durduğu, PKK’lı teröristlerin dağdan inerek sosyal hayata katılımını sağlayacak koşulların belirlenmesi, yani bir kısmi af ihtimalidir. Bu durum, özellikle CHP’nin dikkat çektiği gibi, şehit ve gazi aileleri için kabulü zor bir konudur. Olası bir af durumunda, yasanın sadece “PKK terörü” ile sınırlı kalmayacağı ve Anayasa’nın 10. maddesindeki “yasalar önünde eşitlik” ilkesi gereği FETÖ dahil diğer terör örgütü mensuplarının da yararlanmak isteyebileceği endişesi hakimdir. Kamu vicdanı, 15 Temmuz’da halkın canına kastedenleri ve yıllarca güvenlik güçlerini şehit edenleri affetmeyecektir. Bu nedenle, silah bırakma sürecine evet denilirken, katillere yönelik bir af dayatmasına karşı çıkılmaktadır.

Komisyonun şeffaflığı da ayrı bir soru işareti. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, açılış konuşmasında şeffaflık vurgusu yapsa da açıklamaların bir süre başkanlık tarafından yapılacağını belirtmesi, durumu çelişkili hale getirmektedir. Ayrıca, karar alma sürecindeki nitelikli çoğunluk konusu da belirsizliğini korumaktadır. CHP’nin 2/3 ısrarına karşılık, 3/5 oranının yeterli görülmesi, farklı hesapların olabileceği şüphesini doğurmaktadır.

Acil Çağrı: Dijital Devlet Güvenliği İçin OHAL İlan Edilmeli

Geçmişte FETÖ’nün sınav sistemlerine sızmasının ağır bedelleri olmuştu. Bugün ise Türkiye’nin dijital hafızası olarak kabul edilen e-Devlet dahil birçok kritik sistemin sızıntılarla karşı karşıya olduğu görülüyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.

Sızıntının Boyutları ve Riskler

İddialara göre, aralarında üst düzey bürokratların da bulunduğu çok sayıda yetkilinin elektronik imzaları kopyalanmıştır. Bu sızıntının sonuçları ise endişe vericidir:

  • Sahte Diplomalar: Psikoloji, mühendislik, mimarlık gibi birçok alanda sahte diplomaların düzenlendiği iddia ediliyor.
  • Usulsüz İşlemler: Atamalar, askerlikten muafiyetler ve memuriyet gibi süreçlerin risk altında olduğu belirtiliyor.
  • Ulusal Güvenlik Tehdidi: Bu verilere erişenlerin, MİT, polis veya askeri kayıtlara ulaşarak kritik bilgileri yabancı istihbarat servislerine sızdırma potansiyeli, en büyük beka sorunlarından biridir.

Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın radikal bir karar alarak dijital bir OHAL ilan etmesi, sistemleri sıfırlaması ve güvenli bir altyapı kurana kadar ıslak imza sistemine dönmesi gerektiği savunulmaktadır. Veri hırsızlığının bu denli yaygınlaştığı bir ortamda, seçimlerde elektronik oylama sisteminin gündeme getirilmemesi de büyük önem taşımaktadır.

Ekonomide Fasit Daire: Enflasyon Neden Düşmüyor?

TÜİK‘in verileri ne kadar törpülense de enflasyonun durdurulamadığı bir gerçektir. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek‘in göreve geldiği günden bu yana enflasyonda sadece 5 puanlık bir düşüş sağlayabilmesi, uygulanan politikaların yetersizliğini göstermektedir. Ekonomi, bir fasit daireye girmiş durumdadır: Bütçe açıkları vergilerle kapatılmaya çalışılıyor, artan vergiler enflasyonu körüklüyor, bu da kira gibi temel giderlerdeki artışlarla hayat pahalılığını tırmandırıyor.

Çözüm olarak Arjantin modelinde olduğu gibi kamuda ciddi tasarrufa gidilmesi ve bazı altyapı yatırımlarının ertelenmesi önerilse de bu adımlar atılmamaktadır. Bakan Şimşek’in vergi yükünü çalışan kesime yüklerken, servet sahiplerine ve kamu harcamalarına müdahale edememesi, ekonomik istikrarın sağlanmasının önündeki en büyük engel olarak görülmektedir.