CHP Yönetimi Nerede Hata Yapıyor? Prof. Dr. Utku Yapıcı’dan Kritik Uyarılar ve Öneriler

Siyasi Konjonktür ve Ortaklık Görüntüsü

“Terörsüz Türkiye” sürecinin başlatılması ve AKP-MHP-DEM partilerinin ortak bir paydada buluşuyor gibi görünmesinin seçmen davranışları üzerindeki etkilerinin, bu tartışmayı başlatanlar tarafından hesaplandığı düşünülmektedir. Bu ortaklık görüntüsünün, mevcut politik atmosferde üç partinin toplam oyundan daha az bir değere karşılık geleceğini AKP ve MHP’nin karar alıcılarının öngördüğünü varsayıyorum.

Günümüz konjonktüründe, DEM ile kurulacak bir ortaklık görüntüsünün, AKP ve MHP’den bazı milliyetçi seçmenleri partilerinden uzaklaştıracağı açıktır. Aynı zamanda, DEM’e oy veren şehirli ve seküler seçmenlerin önemli bir bölümünün sınıfsal ve politik kimlikleri gereği AKP-MHP eksenli bir bloğa her durumda mesafeli duracağı ve mevcut ekonomik tablonun bu geçişleri daha da belirgin hale getireceği bir gerçektir. DEM’in kısa vadeli desteğiyle yapılabilecek anayasa değişikliklerinin, toplumsal muhalefeti güçlendireceği ve uzun vadede iktidara yarardan çok zarar getireceği de muhtemelen düşünülmüştür. Bu durumu değiştirebilecek tek unsurun, CHP yönetiminin sürece olumlu katkı sağlamaya ikna edilmesi olduğu da hesaplanmış olabilir.

Halkın Sesine Kulak Vermek

Gündem belirleme gücünü bir süredir yitiren siyasal iktidar, bu tartışma ile muhalefeti kendi gündemine çekerek iki seçenek arasında bırakmıştır: Komisyona üye vermek ya da dışında kalmak. CHP yönetimi, tabanının büyük bir bölümünün onaylamamasına rağmen, beklendiği üzere komisyona katılma kararı almıştır. Oysa CHP yönetiminden beklenen demokratik tavır, Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde sergilediği tutarlı duruşu, yani üyelerin ve milletin rızasını talep etme yaklaşımını, bu denli önemli bir komisyon üyeliği konusunda da sürdürmesiydi. Bu yapılsaydı, CHP tüm kritik konularda halkın sesine kulak veren bir aktör olarak toplum nezdinde daha da “sahicileşecekti”.

Eğer bu sese kulak verilseydi, Atatürk ve demokrasi ortak paydasında birleşen milliyetçi, muhafazakâr, sosyal demokrat, sosyalist ve komünist geniş halk kitleleri, şehirli DEM seçmenlerinin bir kısmı da dahil olmak üzere, CHP merkezli muhalefetin ana eksenini oluşturabilirdi. Ancak bu büyük fırsat şimdilik kaçırılmıştır. Üstelik, tabanın tepkisini dile getiren Tanju Özcan gibi partililere yönelik geliştirilen tavır, demokrasi-otoriterlik ikileminde CHP yönetiminin samimiyetinin sorgulanmasına neden olmuştur.

Bu noktada CHP yönetiminin komisyon için belirlediği isimler, tabanda daha büyük bir tepkiye yol açmıştır. Eğer komisyona, Özgür Özel’in belirttiği gibi Cumhuriyet’in kolonlarına çivi çakılmasını engellemek amacıyla girildiyse, bu konuda hassasiyeti bilinen sembol isimlere neden temsil hakkı verilmemiştir? Bu da yapılmamıştır. Karar, zaman zaman Özgür Özel’in ne anlama geldiği belirsiz olan ve DEM’in desteğini bir güvence olarak sunan “nitelikli çoğunluk” söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

Türk Milletinin Geleceği ve Güven Sorunu

Bugün CHP yönetiminin en temel sorunu yeniden “güven” meselesidir. Başlangıç noktasına geri dönülmüştür. Kılıçdaroğlu yönetiminin “tıpış tıpış” mantığıyla yaptığı stratejik hataların zararları ortadayken, aynı hataların tekrarlanmasının yarattığı yılgınlığın nasıl aşılacağı günümüzün esas sorunudur. “Hepsi mi aynı?” sorusu ise en moral bozucu sorudur.

Bu kadar yanlıştan sonra bir milliyetçilik kuramları akademisyeni olarak CHP yönetimine önerim şunlardır:

  • Komisyon üyelerinin bir an evvel Nutuk’u okumaları veya tekrar okumaları sağlanmalıdır.
  • Milliyetçilik kuramları üzerine kısa bir seminer almaları temin edilmelidir.
  • Ukrayna, Irak, Suriye gibi milletlerin nasıl bölündüğü ve bölünmüşlüğü aşan toplumların bunu hangi yöntemlerle başardığı titizlikle incelenmelidir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece Medeni Bilgiler kitabına değil, milyonların kalbine el yazısıyla yazdığı “Türk milleti” tanımının Türkiye’nin geleceği için taşıdığı anlam unutulmamalıdır. Söylem Atatürkçülüğünü program Atatürkçülüğüne dönüştürme beklentisinin, ambleminde altı ok bulunan bir partiye yönelmesi doğaldır. Ancak bu partinin, Atatürksüzleşmek ile eş anlamlı olan söylem Atatürkçülüğü ile yetinmesi kadar anlamsız bir durum da yoktur.

PROF. DR. UTKU YAPICI