Dış Fonlar, Başörtüsü ve ‘Haya’: Bir Medya Tiyatrosu mu?
Yazar Berrin Sönmez, dış fonlarla desteklendiği iddia edilen Medyascope platformunda kaleme aldığı bir yazıyla Diyanet’in “haya ve edep” konulu hutbesini hedef aldı. Sönmez’in bu hutbeye tepki olarak başörtüsünü çıkarma kararı alması, “Bu gidiş nereye?” sorusundan çok, “Bu fonlar nerelere gidiyor?” tartışmasını alevlendirdi.
Medyascope ve Yabancı Fon İddiaları
İddialara göre, Medyascope’un finansal destekçileri arasında çok sayıda Batılı vakıf bulunuyor. Sadece ABD merkezli Chrest Foundation‘ın 2016-2020 yılları arasında platforma 476 bin 720 dolar aktardığı belirtiliyor. Bu finansal destek ağının içinde yer alan diğer ülkeler ise şu şekilde sıralanıyor:
- Almanya
- İngiltere
- İsveç
- İsviçre
- Danimarka
- Hollanda
- Norveç
- Belçika
Bu fonlarla desteklenen bir yayın organında, kendisini “başörtülü feminist” olarak tanımlayan bir yazarın, İslami değerleri hedef alması eleştirilerin odağını oluşturuyor.
Hutbe Bahane mi? Baskı İddiası ve Gerçekler
Berrin Sönmez, Diyanet’in hutbesinde geçen “kurumsal yapılar” ifadesinden bir “başörtüsü dayatması” anlamı çıkardığını ve buna bir direniş olarak başörtüsünü açtığını ifade etti. Ancak hutbenin metninde doğrudan bir baskı veya zorunluluk ifadesi bulunmadığı, Sönmez’in bu çıkarımının kişisel bir yorum olduğu karşı tezi olarak sunuluyor. Yazarın, Tekvir Suresi’nin 26. ayeti olan “Fe eyne tezhebun?” (Bu gidiş nereye?) ifadesini yazısında kullanması, dini referansları kendi ideolojik çerçevesinde kullandığı şeklinde yorumlanıyor.
Tesettür, Feminizm ve Kimlik Çatışması
Makalede, Sönmez’in başörtüsüyle olan değişken ilişkisine de dikkat çekiliyor: 1981’de cuntaya karşı örttüğü, sonra açtığı, emekli olunca tekrar örttüğü ve şimdi de “dayatma ihtimaline” karşı yeniden açtığı belirtiliyor. Bu durum, başörtüsünün bir inanç meselesi mi yoksa bir protesto aracı mı olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Ünlü düşünür İsmet Özel’in konuya ilişkin 30 yıl önceki bir sözü hatırlatılıyor:
“Herkes başörtüsü takamaz, bu üstün bir nitelik meselesidir.”
Bu bağlamda, tesettürün sadece başı bir bezle örtmek olmadığı; bir duruşu, ahlakı ve yaşam biçimini temsil ettiği vurgulanıyor. Sönmez’in “feminist Müslüman” kimliğinin bu duruşla ne kadar örtüştüğü sorgulanıyor.
Sonuç: İdeoloji ve İnanç Arasında
Eleştirilere göre, Sönmez’in yazısı, İslam, haya ve edep gibi kavramları Batı merkezli feminist bir ideolojiyle yorumlayan tipik bir “fonlu medya” örneği teşkil ediyor. Bir Müslüman’ın cihanşümul bir inanca sahipken kendisini feminist, komünist gibi dar ideolojik kalıplara hapsetmesinin bir çelişki olduğu savunuluyor. Yazının sonunda ise net bir tavır sergileniyor: “Ben sizden değilim diyorsun ya, Vallahi billahi biz de senden değiliz. Biz hiçbir zaman dolar uğruna dinini satan, Batı’nın fonlarıyla beslenen medya organlarında yazmadık, yazmayacağız!” Bu ifadeler, fon kaynaklarını ve bu kaynakların yayın politikaları üzerindeki etkisini sorgulamayan bir edep anlayışını eleştiriyor.