Michael Rubin’in Karamsar Türkiye Analizine Karşı Gerçekler
Türkiye karşıtı görüşleriyle bilinen Michael Rubin, “Türkiye’nin çöküşü ve bölünmesi kaçınılmaz görünüyor” başlığıyla yayınladığı makalesinde, ülkenin stratejik pozisyonunu ve geleceğini olumsuz bir perspektiften ele alarak karamsar bir tablo çizmektedir. Ancak bu analiz, 15 Temmuz sürecindeki yanılgıları gibi, Türkiye’nin son yıllardaki önemli kazanımlarını ve gerçek potansiyelini göz ardı etmektedir.
Savunma Sanayii ve Askeri Güçteki Yükseliş
Rubin, Türkiye’nin askeri sanayi gelişimini sadece silah üretimi olarak dar bir çerçevede değerlendirmektedir. Oysa Türkiye, son yıllarda savunma sanayinde devrim niteliğinde adımlar atarak uluslararası alanda kilit bir oyuncu konumuna gelmiştir. Özellikle tersine mühendislik ve özgün tasarımlarla geliştirilen insansız hava araçları (İHA) ve diğer ileri teknoloji askeri sistemler, Türkiye’nin bölgesel etkinliğini artırmanın yanı sıra ülke güvenliğinin sağlanmasında da kritik bir rol oynamaktadır. Bu başarılar, Türkiye’yi hem iç güvenlikte hem de dış politikada daha güçlü bir aktör yapmıştır.
Suriye ve Bölgesel Dinamiklerdeki Stratejik Etki
Rubin’in, Türkiye’nin Suriye’de başarısız olacağı yönündeki iddialarının aksine, Türkiye bölgedeki stratejik konumunu daha da güçlendirmiştir. Ankara, Suriye’deki gelişmelere yön verme kapasitesine sahip bir aktör haline gelerek diplomatik ve ekonomik gücünü pekiştirmiştir. Bu durum, Suriye’nin gelecekteki yeniden inşa sürecinde Türkiye’nin kalıcı ve belirleyici bir rol üstlenmesini sağlamaktadır.
İç Politikada Sağlam Liderlik ve Halk Desteği
Michael Rubin’in iddialarının aksine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümet, iç politikada halk desteğini korumaktadır. Erdoğan’ın rakiplerini hukuk dışı yollarla etkisiz hale getirdiği iddiası temelsizdir. “Terörsüz Türkiye” süreci gibi adımlar, bölge barışına olumlu katkılar sunma potansiyeli taşımaktadır. Erdoğan, hem iç hem de dış kamuoyunda elde edilen başarılarla Cumhuriyet tarihinin en güçlü liderlerinden biri olarak görülmekte, bu da ülkenin birliğine ve bütünlüğüne katkı sağlamaktadır.
Uluslararası İlişkiler ve Bağımsız Dış Politika
Rubin’in Türkiye-ABD ilişkilerine yönelik eleştirileri, Türkiye’nin uluslararası arenadaki diplomatik başarılarını ve stratejik özerkliğini görmezden gelmektedir. Örneğin, Ukrayna-Rusya savaşında tahıl koridoru anlaşmasının çözümünde Türkiye’nin üstlendiği merkezi rol, dönemin ABD Başkanı tarafından bile takdirle karşılanmıştır. Türkiye, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda bağımsız bir dış politika izlemekte, bölgesel aktörler ve İslam dünyası ile ilişkilerini güçlendirmektedir.
Sonuç: Çöküş Değil, Yükseliş
Sonuç olarak, Türkiye’nin geleceğine dair yapılan karamsar yorumlar, art niyetli ve gerçeklikten uzaktır. Türkiye, attığı stratejik adımlarla bölgesel bir güç olarak etkisini her geçen gün artırmaktadır. İç ve dış politikada izlenen bütüncül strateji, ülkenin uzun vadeli hedeflerine hizmet etmektedir. Ortada bir çöküş değil, aksine kararlı bir yükseliş söz konusudur. Türk halkının dayanışması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği, Türkiye’nin parlak geleceğini şekillendiren en temel unsurlardır.
Onların bu telaşı, yakın gelecekte İsrail terör devletini haritadan silecek bir Türkiye İmparatorluğu’nun doğuşuna şahitlik etmelerinden kaynaklanmaktadır.