Myanmar’ın Stratejik Önemi ve Küresel Rekabet
İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sibel Karabel tarafından kaleme alınan bu analiz, Myanmar’da olağanüstü halin kaldırılmasının ardındaki dinamikleri ve bölgedeki stratejik güç dengelerini inceliyor. Güneydoğu Asya ile Güney Asya arasında bir köprü görevi gören Myanmar, jeopolitik konumu, nadir toprak elementleri ve doğal gaz gibi zengin yer altı kaynakları ve enerji rotaları üzerindeki varlığıyla küresel güçlerin rekabet alanına dönüşmüştür.
Özellikle Çin için Myanmar, Hint Okyanusu’na en kısa kara yolunu sunmasıyla büyük bir jeostratejik değer taşımaktadır. Kuşak ve Yol Girişimi kapsamındaki projeler, sınır güvenliği ve nadir toprak elementlerinin arz güvenliği, Pekin’in stratejik konumunu güçlendiren kritik unsurlar olarak öne çıkmaktadır.
Diğer taraftan, ülkeyi geleneksel olarak “Burma” adıyla anan ve cunta yönetimine eleştirel yaklaşan ABD‘nin politikasında, özellikle Trump yönetimiyle birlikte pragmatik değişiklikler gözlemlenmektedir. Yaptırımların kısmen kaldırılması ve nadir toprak elementlerine erişim için cunta veya etnik silahlı gruplarla müzakere önerileri, Washington’un çıkara dayalı bir yaklaşım benimsediğine işaret etmektedir.
Teknolojik Yarışın Kilit Kaynağı: Nadir Toprak Elementleri
ABD’nin yeni dönem politikası, Çin ile devam eden teknolojik rekabet bağlamında değerlendirilmelidir. Elektrikli araçlardan savunma sanayisine kadar birçok alanda hayati olan ve küresel üretimin %40‘ını karşılayan ağır nadir toprak elementlerinin tedarikçisi olarak Myanmar’ın rolü giderek artmaktadır. Bu çerçevede, 2021’den beri süren olağanüstü halin 31 Temmuz‘da sonlandırılması kararı, ülkenin geleceğini küresel güç dengeleri üzerinden okumayı zorunlu kılmaktadır.
Myanmar’daki Güncel Siyasi Gelişmeler
Myanmar’da 1 Şubat 2021‘deki askeri darbenin ardından ilan edilen ve cunta lideri General Min Aung Hlaing’e mutlak yetkiler veren olağanüstü halin, 4,5 yılın sonunda 1 Ağustos 2025 itibarıyla kaldırılacağı duyuruldu. Askeri yönetim, bu kararın Aralık 2026‘da yapılması planlanan seçimler için bir hazırlık olduğunu belirtti. Ancak darbeden bu yana ülke, ordu ile muhalif gruplar arasında şiddetli bir iç çatışmaya sahne olmuştur.
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, bu çatışma sürecinde yaklaşık 6.800 sivil yaşamını yitirmiş, 22 binden fazla kişi keyfi olarak gözaltına alınmış ve 3,5 milyon insan yerinden edilmiştir. Devrik lider Aung San Suu Çi ve partisinin üst düzey yöneticileri ise hala hapistedir.
ABD Politikasındaki Değişim Sinyalleri
Olağanüstü halin kaldırılmasından hemen önce, ABD’nin Myanmar politikasında dikkat çekici adımlar atıldı. Hazine Bakanlığı, 25 Temmuz 2025‘te askeri rejimle bağlantılı bazı kişi ve şirketleri yaptırım listesinden çıkardığını açıkladı. Aynı dönemde, ABD’ye sunulan öneriler arasında, Devlet İdare Konseyi ile etnik silahlı gruplardan Kaçin Bağımsızlık Ordusu (KIA) arasında arabuluculuk yapılması ve ABD’nin KIA ile doğrudan iş birliği kurması gibi başlıklar yer aldı. Bu öneriler, ABD’nin Çin’e karşı Myanmar’daki nadir toprak elementleri potansiyelini bir koz olarak kullanma niyetini ortaya koymaktadır.
Çin-ABD Rekabetinin Gölgesinde Myanmar
Çin’in Myanmar ile çok yönlü ilişkisi, tabloyu daha da karmaşıklaştırmaktadır. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 9 Mayıs 2025’te General Min Aung Hlaing ile yaptığı görüşmede, Myanmar’ın egemenliğini ve istikrarını desteklediklerini belirtmiştir. Çin için ulaşım, enerji ve sınır güvenliğine ek olarak nadir toprak elementleri de kritik bir başlık haline gelmiştir.
Yapılan bir araştırmaya göre, 2017-2024 arasında Çin’in nadir toprak ithalatının üçte ikisi Myanmar’dan yapılmıştır. Özellikle 2024’ten itibaren KIA kontrolündeki bölgelerde çıkarılan disprozyum ve terbiyum gibi ileri teknoloji metalleri, Çin’in küresel tedarik zincirindeki hakimiyetini sürdürmesini sağlamaktadır. Bu durum, Çin’i Myanmar’a yaklaşık %50 oranında bağımlı kılmaktadır.
Yeni Statüko Arayışı ve Belirsizlikler
ABD’nin politikalarındaki değişim, Çin ile süren teknolojik rekabete yönelik stratejik bir hamle olarak okunabilir. Ancak bu kaynakların cunta dışındaki silahlı grupların kontrolünde olması ve bu grupların Çin ile finansal bağları, ABD’nin erişimini zorlaştırmaktadır. Trump’ın “anlaşma yapıcı” kimliğiyle cuntayı tanıması gibi bir adım, riskler barındırsa da pragmatik bir statüko arayışına işaret edebilir. Sonuç olarak, Myanmar’da planlanan seçimlerin gerçek bir demokratikleşmeden çok, cuntanın uluslararası yaptırımlardan kurtulma çabası olduğu düşünülmektedir. Ülke, Çin ve ABD arasındaki rekabetin derinleştiği bir ortamda kendi dış politikasını yeniden şekillendirmek zorunda kalacaktır.
[Sibel Karabel, İstanbul Gedik Üniversitesinde Öğretim Görevlisi ve Asya-Pasifik Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürüdür.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.