Ege’nin Gündemi: Belediyeler, Ulaşım Sorunları ve Çevre Direnişi

Muhalif Belediyeler Üzerindeki Siyasi Baskılar ve Çözüm Yolları

İktidarın, muhalif belediyeleri kontrol altına alma ve işlevsizleştirme çabaları devam etmektedir. Bu girişimlerin temel amacı, siyasi olarak muhalif belediyelerin başarılı olmasını engellemektir. Muhalefetin yerel yönetimlerde başarıya ulaşması ve halkın güvenini kazanması durumunda, merkezi iktidara doğru bir yürüyüş başlatacağı endişesi taşınmaktadır. Bu nedenle siyasi iktidar bloku, bu olası yürüyüşü tüm gücüyle durdurmaya çalışmaktadır. İktidar ile muhalefet arasındaki bu bilek güreşi, Ege Bölgesi‘ni derinden etkilemektedir. Çünkü son yerel seçimlerde Ege halkı, büyük ölçüde CHP’li başkanları ve yönetimleri tercih etmiştir. Sonuç olarak, iktidarın muhalif belediyeleri cezalandırma hamleleri, aslında Ege’yi ve Egelileri cezalandırmaktadır. Mali sıkıntılarla boğuşan belediyeler, hizmet üretmekte büyük zorluklar yaşamaktadır.

Belediye-Sendika İlişkileri

Bu zorlu durum, belediyelerin iç yapısına ve Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerine doğrudan yansımaktadır. Belediye başkanları ile sendikalar arasında anlaşmazlıklar yaşanmakta, TİS görüşmelerini sonuçlandırmak ve imzalamak güçleşmektedir. Yönetimler, daha önce verdikleri taahhütleri yerine getiremez duruma gelmektedir. Bu olumsuzluklar, başkanlar ile sendikaları ve çalışanları karşı karşıya getirerek belediyelerdeki çalışma barışını bozmakta ve hizmetlerin aksamasına yol açmaktadır. Sol ve sosyal demokrat siyaset, emeği ve emekçiyi kutsal bir değer olarak kabul eder. Bu temel ilkenin pratikte de uygulanması esastır. Ancak sendikaların da aynı hassasiyet ve ortak sorumlulukla hareket etmesi gerekmektedir.

Karşıtlık Değil Birliktelik

Mevcut sorunlara ortak bir bakış açısıyla yaklaşıldığında, aşılamayacak hiçbir engel yoktur. Çünkü her iki taraf da birbirinin rakibi değil, tamamlayıcısıdır. Yerel yönetimlerde sendikalar ve çalışanlar, başkanların ve yönetimlerin en önemli paydaşlarıdır. Bu nedenle, ortak hareket etmeli ve dayanışma içinde olmalıdırlar. Siyasi baskılara ve hamlelere ancak birlikte karşı konulabileceği unutulmamalıdır. Geçmişte yerel yönetimlerde görev yaparken bu ilkelere sadık kalmaya çalıştık. Bu konuyu, eşim Prof. Dr. Ferlâl Örs ile birlikte kaleme aldığımız YERELGE / Toplumsal Belediyecilik – Yerel Yönetimlerde Üretkenlik, Katılımcılık ve Toplumsal İlişkiler (2008) adlı kitapta ayrıntılı olarak ele aldık.

Sorunları Aşmak İçin İşbirliği

Sorunlar çözümsüz değildir. Ancak, içinde bulunulan sürecin olağanüstü bir dönem olduğu ve olağanüstü koşullar barındırdığı göz ardı edilmemelidir. Belediye başkanları, mevcut koşulları öncelikle kendi çalışanlarına şeffaf bir şekilde anlatmalıdır. Unutulmamalıdır ki, geniş çalışan kitlesi, belediyelerin halk nezdindeki en önemli temsilcileridir. Belediyelere yönelik baskıları halka en iyi anlatacak olanlar onlardır. Bu nedenle, çalışanlar bu konularda bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir. Sendika yönetimleri de bu süreçte başkanlarla işbirliği yapmalı, üyelerini bu zorlu döneme hazırlamalıdır. Sorunlar ancak birlikte hareket ederek aşılabilir. Muhalefetin yerel parti örgütleri de sürece aktif katkı sağlamalıdır.

Halk Mağdur Edilmemeli

Bu zorlu süreçte kent halkının mağdur edilmemesi esastır. Bu sorumluluk sadece belediye başkanlarına değil, aynı zamanda sendikalara ve çalışanlara da aittir. Siyasi olarak en büyük sorumluluk ise ana muhalefet partisine düşmektedir. Halkın muhalefete ve muhalif belediyelere olan desteği ve güveni zedelenmemelidir. Karşılaşılan sorunların aşılması için CHP Genel Merkezi ve ilgili sendika konfederasyonları, belediyelere gereken desteği vermelidir. Muhalif başkanlar ve belediyeler yalnız bırakılmamalıdır.


İzmir’in Acil İhtiyacı: İkinci Çevre Yolu Beklentisi

İzmir’de şehir içi ve çevre ulaşımı, okulların kapalı olduğu yaz döneminde bile her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Özellikle hafta başı ve hafta sonu iş günlerinde trafik sıkışıklığı dayanılmaz bir hal almaktadır. Kent merkezini Çeşme ve Foça gibi sahil ilçelerine bağlayan ana yollarda yaşanan yoğunluk, İzmirliler için büyük bir çileye dönüşmektedir.

Image

Giderek Artan Ulaşım Sıkıntısı

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir, 4.5 milyonu aşan nüfusuyla ve yeni ekonomik hedefleriyle iddialı bir şehirdir. Bu nedenle hem kent içi hem de kent dışı ulaşım altyapısı büyük önem taşımaktadır. Büyüyen kent ve artan nüfusla birlikte ihtiyaçlar da artmakta, trafiğe çıkan araç sayısı sürekli yükselmektedir.

İzmir’in Hakkı Göz Ardı Edilmemeli

21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken, İzmir ve İzmirliler daha modern ve rahat bir ulaşım sistemini hak etmektedir. Bu talep, tüm çağdaş kentlerde olduğu gibi son derece doğaldır. Siyasetçiler de bu beklentinin farkındadır. Nitekim son yerel seçimlerde iktidar partisinin başkan adayı ve temsilcileri, bu konuyu sıkça gündeme getirerek taahhütlerde bulunmuşlardır.

Başkan Tugay Konunun Takipçisi

Ancak seçimlerin ardından konu unutulmaya yüz tutmuştur. Bu konuyu gündemde tutan isimlerden biri, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay‘dır. Başkan Tugay, katıldığı etkinliklerde konunun takipçisi olacağını belirtmiş ve bu sözünü Ankara’ya taşıyarak Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu ile görüşmüştür. Bu görüşmede İzmir’in ikinci çevre yolu beklentisini dile getirmiştir. Bu hayati konu unutulmamalı ve İzmir haklı talebine kavuşana kadar gündemde tutulmalıdır.


Ege’nin Zeytinlikleri İçin Direniş: ‘Havama, Suyuma Dokunma’

Ege’nin zeytinci köyleri, haftalardır yeni madencilik yasasına karşı ayaktadır. Muğla, Aydın, İzmir ve Körfez bölgesinden gelen köylü temsilcileri, Ankara’da TBMM gündemine gelen yasaya karşı direnmekte, seslerini duyurmak için parklarda yatıp kalkmaktadır.

Image

Çevreci yurttaşların da destek verdiği bu direnişte, yasa değişiklikleri “talan” ve “çökme” yasası olarak nitelendirilmektedir. Buradan doğaya ve toprağa saygılı tüm vicdanlı insanlara sesleniyoruz: Zeytincilerin bu haklı feryadına kulak verin. Tarım alanları, toprak ve ağaçlar, ülkemizin ortak zenginliğidir. Kadim zeytin ağacı ise bu değerlerin en kıymetlisidir. Onları korumak hepimizin ortak sorumluluğudur. Gelecek nesillere karşı olan bu sorumluluğumuzu unutmamalıyız. Ege’den yükselen “Havama, suyuma, toprağıma ve ağacıma dokunma” haykırışı, hepimizin ortak çığlığıdır ve bu çığlığa duyarsız kalınmamalıdır.