Yaralı Yüreklerden Ortak Barış Çağrısı: ‘Artık Gençleri Değil, Silahları Gömme Vakti’

Haber bilgisi: 23 Haziran 2025nn”Oğlum henüz 12 yaşındaydı; Uğur’un cansız bedeninden tam 13 kurşun çıkarıldı. Bir annenin taşıyabileceği en büyük acıyı senelerdir omuzlarımda taşıyorum.”nn”Evladımın vücudundan 17 mermi çıktı. Erensiz kaç bayram geçti sayısını unuttum.”nnBu sözler, yürekleri evlat acısıyla yanan iki anneye, Makbule Kaymaz ve Ayşe Bülbül’e ait… Makbule Kaymaz’ın eşi Ahmet ile oğlu Uğur Kaymaz, 21 Kasım 2004 tarihinde Mardin’in Kızıltepe ilçesindeki evlerinin önünde, valilik açıklamasına göre “terörist” zannedilerek polisler tarafından öldürülmüştü. Ayşe Bülbül’ün oğlu Eren Bülbül ise 11 Ağustos 2017’de Trabzon’un kırsal bir bölgesinde yaşanan çatışma esnasında bir PKK saldırısı sonucu yaşamını yitirmişti.nnMakbule Kaymaz ve Ayşe Bülbül’ün yazılı olarak gönderdikleri mesajlar, İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 21-22 Haziran tarihlerinde Diyarbakır’da organize ettiği “Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet Konferansı” kapsamında okundu. Son aylarda sivil toplum kuruluşlarının (STK) yeni süreçte üstleneceği role ilişkin Diyarbakır’da pek çok toplantı gerçekleştirilmişti. Fakat çatışmalardan doğrudan etkilenen aileler, ilk defa İHD tarafından düzenlenen bu konferansta, yoğun güvenlik tedbirleri altında bir araya gelme imkanı buldu.nnDiyarbakır’daki bu önemli buluşmada, dağda çocuğunu yitirmiş PKK’lı aileleri, Barış Anneleri ve babasını bir PKK saldırısında şehit vermiş bir asker çocuğu da yer alıyordu. Katılımcılar, konferans süresince birbirlerinin hikayelerini dinleme fırsatı yakaladı. Etkinliğin sonuç deklarasyonunda, “Barışın ancak ortak bir sorumlulukla ve toplumsal sahiplenmeyle inşa edilebileceğine inanıyor; tüm tarafları ve sivil toplumu bu süreci güçlendirmek için cesaretle ve kararlılıkla sorumluluk almaya çağırıyoruz” ifadelerine yer verildi.nnEkim ayında başlayan yeni çözüm girişimini desteklediğini dile getiren Ayşe Bülbül, “Başka annelerin de evlat acısı yaşamasını kabul edemem. Barışı savunmaktan başka ne yapabilirim ki?” diye sordu. Makbule Kaymaz ise barış arzusunu, “Bu acının başka annelerin de yüreğine bir kor gibi düşmemesi için buradayım. Barış için ve birlikte yaşamanın yollarını bulmak için…” sözleriyle pekiştirdi.nnAhmet ve Uğur Kaymaz’ın öldürülmesine ilişkin dört polisin tutuksuz olarak yargılandığı dava beraatle neticelenmiş, dönemin Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşımıştı. AİHM, 2014 yılında verdiği kararla Türkiye’yi “yaşam hakkı ihlali” gerekçesiyle mahkum etmişti.nnBBC Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Ercan Yılmaz, yeni sürece yönelik toplumda bir kafa karışıklığı olduğunu belirtti. Yılmaz, “Sivil toplum olarak daima şunu ifade ediyoruz: İktidarda hangi siyasi partinin olduğu değil, Türkiye’nin Kürt meselesini çözüme kavuşturması esastır. Bu çözüm, sadece Kürt coğrafyasını değil, ülkenin bütün bölgelerini pozitif yönde etkileyecektir” dedi. Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: “Evladını kaybetmiş bir asker annesinin barış talep ettiği zaman kendi mahallesinde dışlandığını biliyoruz. Maalesef bu konuda derin uçurumlar meydana gelmiş durumda. Bu uçurumları kapatabilmek amacıyla bu tür faaliyetler yürütüyoruz. İşte bu sebeple Eren Bülbül’ün ve Uğur Kaymaz’ın annelerinin yolladığı barış mesajları son derece kıymetlidir.”nnKonferansta söz alan aileler, sevdiklerini ne zaman ve hangi koşullarda yitirdiklerini anlatırken, yaşadıkları acı ve öfkeyi dile getirdiler. Ancak tüm bu duygulara rağmen, ülkenin en temel gereksiniminin barış olduğu düşüncesinde birleştiler.nnSiyaset bilimci Ulaş Bayraktar, henüz beş yaşındayken, 1980 yılında babası Yüzbaşı Beşir Bayraktar’ı Mardin’in Derik ilçesinde düzenlenen bir PKK saldırısında kaybetmiş. 2016’da “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladığı için Mersin Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen Bayraktar, sonrasında “Nefretimizi kazanamazsınız” başlıklı bir açıklama yayımlamıştı. Süreçte kayıp yaşamış herkesin birbirini dinlemesinin hayati önemine işaret eden Bayraktar, ”Yaşadığımız büyük acıya rağmen annem bizi asla kin ve nefretle büyütmedi” dedi. BBC Türkçe’ye konuşan Bayraktar, kendi yaşadığı trajediyi başkalarının yaşamaması adına bir barış mücadelesi vermeye başladığını ifade etti: ”Verilen fedakarlıklar, çekilen onca acı bir amaca hizmet etseydi, geçen 45 yılda bunun sonuçları alınırdı. Artık izlenen bu yolun doğru ve etkili bir yol olmadığının idrak edilmesi gerekiyor. Bu süreç sanıldığı kadar mekanik değil. Barış geldi, barış gitti, masa kuruldu, masa devrildi… Toplumlar barışır, ancak tepedeki yöneticiler ateşkes ilan eder. Bizlerin barışabilmesi için ise birbirimize temas etmemiz, konuşmamız ve bir bağ kurmamız şart. Bu meselelerin gündelik yaşamın bir parçası haline gelmesi çok önemli.”nnBarış Anneleri Meclisi’nden Nezahat Teke, ”Kanı kanla temizleyemezsiniz” diyerek başladığı konuşmasında yeni sürece dair şu değerlendirmelerde bulundu: ”Şayet bir Kürt annesi evladının kemiklerini kargo paketiyle teslim alıyorsa, çocuğunun parçalanmış bedenini kendi elleriyle topluyorsa ve bütün bunlara rağmen hâlâ barış diyebiliyorsa, bu annelerin feryadına kulak vermelisiniz. Çocuklarımızın ölümü bizim seçimimiz değildi, fakat bugün barış çağrısı yapıyorsak, elimizin güçlendirilmesi gerekir.” Teke’nin, ”Bundan sonra gencecik bedenleri değil silahları toprağa vermemiz lazım” şeklindeki sözleri salondan büyük bir alkış topladı. Öte yandan, çatışmalarda yaşamını yitiren polis ve asker yakınlarının konferansa katılımının kısıtlı olduğu gözlemlendi. Katılanların ise güvenlik endişeleri ve “maruz kalabilecekleri sosyal baskılar” sebebiyle kimliklerinin saklı tutulmasını talep ettikleri öğrenildi.nnİHD ve Halkın Emek Partisi’nin (HEP) kurucularından olan Vedat Aydın, 5 Temmuz 1991’de kimliği belirsiz şahıslarca evinden alınmış, cansız bedeni iki gün sonra Maden ilçesi yakınlarındaki bir köprü altında ağır işkence görmüş halde bulunmuştu. Diyarbakır’daki konferansın katılımcılarından biri de Vedat Aydın’ın eşi Şükran Aydın’dı. Eşinin bir kuzeninin öldürüldüğünü ve kayıp üç kuzeninin kemiklerine dahi ulaşamadıklarını anlatan Aydın, öncelikle yeni süreci desteklediklerini belirtti ve ardından kayıp yakınlarının beklentilerini şöyle aktardı: ”Bu süreç şüphesiz önemli, ancak biz kayıp yakınları olarak, devlet adına birilerinin ortaya çıkıp bu suçları itiraf etmesini bekliyoruz. Vedat’a bunu kimin yaptığı değil, onlara bu emri en tepeden kimlerin verdiği asıl önemli olan ve bu sorumluların yargılanarak cezalandırılmasını talep ediyoruz. Barış elbette önemli, fakat biz hak ve hukuku temel alan bir barış istiyoruz.”nn1996 yılında PKK tarafından kaçırılıp 1,5 yıl alıkonulan erlerden Tevfik Öztürk ile sekiz senedir PKK’nın elinde esir olduğu iddia edilen bir kamu görevlisinin yakını da Diyarbakır’daki konferansa katıldı. Tevfik Öztürk, aralarında İHD Genel Başkanı Akın Birdal’ın da bulunduğu bir heyet tarafından arkadaşlarıyla birlikte PKK kampından alınarak Türkiye’ye getirilmişti. Öztürk, ”Bu olaylar 30 yıl önceydi. O zaman da bu savaşın barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini söylemiştik ama o günden bu yana on binlerce insan daha hayatını kaybetti. Artık insanlar ölmesin diye barış olmalı” dedi. PKK’nın elindeki kamu görevlisinin yakını da söz alarak, ismini ve yakınının kimliğini açıklamadan şu ifadeleri kullandı: ”Çok büyük trajediler yaşandı, fakat hâlâ acı çekmeye devam eden aileler var. Sekiz senedir Kuzey Irak’ta tutulan kamu personelleri bulunuyor. Ne devlet ne de siyaset onlara sahip çıkıyor. Bu durumun, toplantının sonuç bildirgesine yansıtılmasını talep ediyoruz.”nnŞırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski (Ortasu) köyünde, 28 Aralık 2011’de sınır kaçakçılığı amacıyla Irak’a geçmekte olan, 17’si çocuk 34 kişi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) hava saldırıları neticesinde yaşamını yitirmişti. TSK’nın açıklamasında, köylülerin “PKK’lı zannedilerek” vurulduğu bildirilmişti. Roboski’li ailelerin yedi yıl süren hukuk mücadelesi, Mayıs 2018’de AİHM’in başvuruları reddetmesiyle sonuçlanmış, ancak aileler yeni delillerle yeni bir hukuki süreç başlattıklarını duyurmuştu. Roboski’de kardeşi Serhat dahil çok sayıda yakınını kaybeden Veli Encü ve annesi Halime Encü de Diyarbakır’daki toplantıdaydı. Halime Encü, ”14 yıl önce 34 canımızın parçalarını kendi ellerimizle topladığımız o günden beri adalet demekten bir an bile vazgeçmedik” diyerek şöyle devam etti: ”Evladımızı yitirdiğimizde, sanki vatanımızı da kaybetmiş gibi oluyoruz… Annelerin çektiği acı hep aynı, yeter ki siz barışı tesis edin, biz sadece barış istiyoruz.” BBC Türkçe’ye konuşan Veli Encü ise sürece dair bazı toplumsal kaygıların varlığına dikkat çekti. Encü’ye göre, toplumsal kutuplaşmanın aşılması sevgi, saygı, hoşgörü, empati ve güven duygusunun yaygınlaştırılmasıyla mümkün olabilir. ”İnsanlar bu barışın tek taraflı olamayacağını ifade ediyor. Uzatılan bir el var ve bu elin samimiyetle sıkılması gerekiyor” diyen Encü, sözlerini şöyle tamamladı: ”Barış yalnızca silahların susması demek değildir. Asıl olan diyaloğun, iletişimin ve bağların kurulmasıdır. Birbirimizin acılarını görmeli, anlamalı ve acıları ötekileştirmeden yaklaşmalıyız. Kısacası, Kürdün acısıyla Türkün acısını bir görmek lazım.”nnEylül 2015’te hendek ve barikat operasyonları esnasında Şırnak’ın Cizre ilçesindeki evinin kapısı önünde vurularak ölen 12 yaşındaki Cemile Çağırga da çatışma kurbanları arasındaydı. Cemile’nin annesi Emine ve abisi Behram, Diyarbakır’daki toplantıda söz alanlardandı. Behram Çağırga, 1992’de evlerine isabet eden bir zırhlı top mermisiyle ablasını ve altı akrabasını daha kaybettiğini söyledi ve ekledi: ”O olayda yedi kişi de yaralanarak sakat kaldı ve onlardan biri de benim. Buna rağmen hiçbir zaman intikam duygusu beslemedik.” Çağırga, 2015’teki trajediyi ise şöyle anlattı: ”Cizre’de hava inanılmaz sıcaktı. Ambulans istedik, gelmedi. Cenaze elimizde kaldı. Annem, o gece kardeşimin cansız bedenini, buzlu su şişeleriyle birlikte koynunda sakladı. Ertesi sabah ambulans yine gelmeyince, onu yıkadık. Annem ellerine ve saçlarına kına yaktı, sonra kefenledi. Kokmasın diye onu derin dondurucuya koymak zorunda kaldık. O fotoğrafı sosyal medyada paylaştığımızda ise görüntülerin Filistin’e ait olduğu yalanını söylediler. Kardeşimin cesedi tam üç gün boyunca derin dondurucuda kaldı.” Behram Çağırga, acı tecrübe etmeyenlerin barışa karşı olduğunu savunarak, ”Bir barış süreci var deniyor ama kime sorsanız ne olduğunu bilen yok. Biz barış için buradayız, ancak barış kapalı kapılar ardında olmaz. Herkesin görüşü alınarak, şeffaf bir şekilde gözler önünde yürütülmeli. Umarım bu süreç devam eder ve herkes barış içinde yaşar” dedi.nnMikrofonun sürekli el değiştirdiği toplantıda, insanlar acı dolu hikayelerini paylaşırken, salondaki dinleyiciler bu öyküleri büyük bir sabırla dinledi. Barış adına kaçırılan fırsatlar anımsatıldı ve eşitlik ile özgürlük temelinde bir barış inşa etmenin herkesin ortak görevi olduğu vurgulandı. Çözüm için güven faktörünün kritik öneminin altı çizilirken, dokuz aylık bir süre geçmesine rağmen ortada somut bir yol haritası bulunmadığına yönelik eleştiriler öne çıktı. Eski İHD Başkanı Akın Birdal, ”Mutlaka bir yol haritası oluşturulmalı; belirsizlikler umutsuzluğa neden oluyor, bu da insanları yoldan uzaklaştırıyor” şeklinde konuştu. Geçmişte mecliste hem bağımsız hem de Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Diyarbakır Milletvekili olarak hizmet veren Birdal, kalıcı bir barış için herkesin özgürce konuşup yazabilmesi ve tartışabilmesi gerektiğini, Türkiye’de başta “Terörle Mücadele Yasası”nda yapılacak değişiklikler olmak üzere pek çok yeni yasal düzenlemeye acil ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.