Doğan Kuban’ın Gözünden Türkiye’nin Cehalet Mirası: Osmanlı’dan Günümüze

Türkiye’nin Toplumsal Dokusu ve Cehalet Sorunu

Sokak röportajlarında yankılanan sesler, Türkiye’deki toplumsal çelişkilere ayna tutuyor. Bir vatandaş, “Hükümete oy verip muhalefetten hesap soran bir toplum” olduğumuzu belirtirken, bir diğeri ise “Kâğıda zammı umursamayan ama tuvalet kâğıdına zam gelince bağıran bir toplum olduk” diyerek durumu özetliyor. Bu tespitler, akıllara Nâzım Hikmet’in “Kabahatın çoğu senin, canım kardeşim” dizelerini ve Aşık Mahzuni Şerif’in “Cehalet aklım uçurdu” feryadını getiriyor.

Bu bağlamda, Türkiye’nin en önemli aydınlarından, mimar ve yazar Doğan Kuban‘ı (1926-2021) anmamak olmaz. Kuban, 30’u aşkın eseriyle mimarlık, toplum, kent ve kültür üzerine derin izler bırakmış bir bilgedir. Çağdaşlaşma Sancıları, Türkiye’nin Bağımsızlık Savaşı, Kendini Öğrenemeyen Toplum ve Umutsuzluk Yakışmaz gibi kitaplarıyla toplumsal cehalet üzerine önemli analizler sunmuştur. İşte Kuban’ın cehalet üzerine yaptığı tespitlerden çarpıcı bir derleme:

Doğan Kuban’ın Gözünden Cehaletin Kökleri

Doğan Kuban’a göre cehalet, basit bir bilgisizlik durumu değil, kökleri derinde olan yapısal bir sorundur. Kuban, cehaleti şu sözlerle tanımlar:

“Cehalet, öğretimsizlikten ya da öğretilecek bir şey olmamasından değil, bilginin var olmamasından ya da varlığının zararlı görülmesinden kaynaklanır. Her an öğrenilecek bir şey olan bu dünyada, öğretecek bir şey bulmayanlar ya aptal ya da önyargılıdır.”

Osmanlı’dan Kalan Miras: Yapısal Cehalet

Kuban, Türkiye’deki cehaletin temelini Osmanlı dönemine dayandırır ve geri kalmanın nedenlerini şöyle sıralar:

  • Dış Dünyaya Kapalılık: “Bizim dışımızdaki dünyaya bağımsız bir varlık olarak bakmamak, başka bir deyişle 18. yüzyıla kadar Diyar-ı Küfr cahili olmak.”
  • Yozlaşmış Yönetim: “Bazen yozlaşan bir otokrasi, toplumun kul yani köle statüsü, dinin şeriata dönüşmesi.”
  • Toplumsal Yapı: “Kentlileşmemiş toplum, toplumu aydınlatacak bir ulusal ordu olmaması, bürokrasi ve edebiyat dilinin halk dilinden farklı oluşu.”

Kuban, “Cahil ve cehalet sözcükleri Osmanlı döneminden kalan en büyük mirasımızdır” diyerek bu tarihsel yükün altını çizer. Halkın büyük çoğunluğunun okuma yazma bilmediği, kitap bulamadığı ve kendi dinini dahi yüzeysel olarak bildiği bir toplum yapısı olduğunu vurgular. “Toplum dindardır ama kendi dinini ve tarihini bilmez. Milliyetçi olanları var, milletinin tarihini bilmez. Padişahçıdır, padişahın anasının Türkçe bilmediğini bilmez. Bu toplum tutucu imiş, peki neyi tutuyor?” sözleriyle bu çelişkili durumu gözler önüne serer.

Günümüzdeki Yansımalar ve Tehlikeler

Kuban’a göre bu miras, günümüzdeki karar mekanizmalarını da etkilemektedir. “Bugünlerde okullarda bazı derslerin kalkması toplumun cehaletinden değil, cahil kalmış karar mekanizmalarından kaynaklanır” diyerek tehlikeye dikkat çeker. Kuban için en endişe verici olan ise cehaletin üniversitelere kadar sıçramasıdır.

“Cahilin özelliği, kolay yönlendirilmektir; bağnaz, kışkırtılan cahildir. Sömürülmek de bunun doğal sonucudur. Ayağımızın altındaki karanlık uçurum, toplum dokusunun onulmaz cehaletidir. Hızla, çürüme aşamasına geldiğimizin farkında mısınız?”

Sorumluluk ve Umut: İktidarlar ve Gelecek

Doğan Kuban, günümüzdeki tablonun sorumlusu olarak “Osmanlının cehalet mirasına sahip çıkan” ve 1950’den bu yana iktidarda olan siyasi anlayışları işaret eder. Ancak tüm bu karamsar tabloya rağmen umudunu yitirmez ve şu sözlerle geleceğe ışık tutar:

“İyimser olmak zor. Fakat her fırtınadan sonra güneş açtığını biliyorum.”