Türkiye Ekonomisinde Alarm Zilleri: Satın Alma Gücü Düşüyor, Borçlar Artıyor

Türkiye Ekonomisinde Enflasyonla Mücadele Çıkmazı

Türkiye’de iktidarın yaklaşık iki yıldır sürdürdüğü enflasyonla mücadele programı, ciddi yan etkilerle birlikte kritik bir noktaya ulaştı. Yalnızca parasal sıkılaşma tedbirlerine dayanan bu strateji, reel sektörden dar gelirli vatandaşlara kadar geniş bir kesimde tepkilere yol açıyor ve sürdürülebilirliği sorgulanıyor.

Reel Sektör ve Vatandaş Üzerindeki Baskı Artıyor

Mevcut yüksek kredi faizleri, reel sektörün borçlanma kapasitesini aşarken, artan kamu borçlanması özel sektörün krediye erişimini kısıtlıyor. Bu durum, iflas, konkordato ve kapanan şirket sayısında gözle görülür bir artışa neden oluyor. Daha da önemlisi, durdurulamayan hayat pahalılığı karşısında dar gelirliler, ücretli çalışanlar ve emekliler için geçim şartları giderek ağırlaşıyor. Ülkedeki dolar milyonerlerinin sayısı artarken, beyaz yakalılar ve serbest meslek sahipleri dahi kendilerini yoksulluk sınırında buluyor. Gelir ve servet dağılımındaki bu bozulma; eğitim, sağlık, barınma ve gıda gibi temel ihtiyaçlardaki fahiş fiyat artışlarıyla kendini gösteriyor.

Deutsche Bank Raporu: Satın Alma Gücü Endeksinde Türkiye Dipte

Deutsche Bank tarafından yayımlanan “2025 Küresel Fiyat Haritası” raporu, Türkiye’deki ekonomik tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Rapora göre, 69 ülkenin karşılaştırıldığı satın alma gücü endeksinde Türkiye, 64. sırada yer alarak Arjantin, Mısır ve Venezüella gibi derin ekonomik krizdeki ülkelerle aynı grupta yer alıyor. Banka uzmanları bu durumu şu faktörlere bağlıyor:

  • Yüksek ve kalıcı enflasyon
  • Türk Lirası’ndaki devam eden hızlı değer kaybı
  • Maaş zamlarının fiyat artışlarının gerisinde kalması

Raporda ayrıca, İstanbul’da son 5 yılda konut fiyatlarının dolar bazında yüzde 103 artarken, gelirlerdeki artışın sadece yüzde 18’de kaldığı belirtiliyor. İstanbul’da ortalama aylık net gelirin 934 dolar olduğu, bu rakamın Cenevre’de 7 bin 984 dolara ulaştığı tespit ediliyor.

Kamu toplu iş sözleşmeleri görüşmelerinin sürdüğü bu dönemde sendikalar, kamu işçilerinin “Geçinemiyoruz, tükeniyoruz” mesajıyla tüm çalışanların ve emeklilerin ortak çığlığını dile getiriyor.

Acil Vergi ve Bütçe Reformu Şart

Dezenflasyon programının en zayıf halkalarından biri de kamu maliyesi. Bütçenin ne vergi gelirleri ayağı adil ve kapsayıcı ne de harcama tarafında etkili bir tasarruf politikası izleniyor. Kamu harcamalarında liyakat, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi ilkeler yerini keyfiliğe bırakmış durumda.

Bütçe Açığı ve Faiz Giderleri Alarm Veriyor

Merkezi Yönetim Bütçesi verilerine göre, Haziran ayında 275.7 milyar lira faiz gideriyle birlikte yılın ilk altı aylık toplam faiz gideri 1.1 trilyon liraya yükseldi. Bu durum, altı aylık bütçe açığını 980.5 milyar liraya taşıdı. Türkiye’nin Venezüella’dan sonra dünyada en yüksek faizi ödeyen ülke olması, hem kamu maliyesi hem de reel sektör için bu oranların sürdürülemez olduğunu gösteriyor.

Adil Olmayan Vergi Yapısı

Bütçenin vergi gelirlerinin önemli bir kısmı, KDV ve ÖTV gibi adil olmayan dolaylı vergilerden oluşuyor. Toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 80’i dolaylı vergiler, kaynakta kesilen vergiler ve harçlardan meydana geliyor. Bu yapı, beyana dayalı etkin bir vergi sisteminin çalışmadığını ve vergi yükünün adaletsiz dağıldığını kanıtlıyor.

Sonuç: Stratejik Plan İhtiyacı

Mevcut haliyle enflasyonla mücadele programının toplumsal maliyeti her geçen gün ağırlaşmaktadır. Sadece parasal tedbirlerle yürütülen bu süreç, gelir adaletsizliğini derinleştirmekte ve işletmelere altından kalkamayacakları yükler getirmektedir. Enflasyon ve faizde kalıcı bir düşüş sağlamak, ancak hukuksal, kurumsal ve yönetsel alanları kapsayan bütüncül bir stratejik plan ile mümkündür.