Otokratların Yeni Silahı: Karalama ve Dezenformasyon
Pulitzer ödüllü gazeteci Anne Applebaum, modern otokratların muhaliflerini ortadan kaldırmak yerine farklı bir yöntem izlediğini belirtiyor:
“Otokratlar rakiplerini artık öldürmüyor. Onlara kara çalıp, altlarını oymayı tercih ediyorlar. Sahte ve var olmayan yolsuzluklarla suçlamayı, aşağılamayı, tiye almayı yeğliyorlar. Bu yöntemle muhalefetin farklı bir gelecek vizyonuna umut bağlamasını engelliyorlar.”
Dünya çapında otokrasilerin yükselişini ve dinamiklerini inceleyen Applebaum, “Twilight of Democracy/ Demokrasinin Alacakaranlığı” adlı kitabıyla tanınıyor. The Atlantic dergisinde yazan ve özellikle Doğu Avrupa’daki otoriter sistemler üzerine yaptığı derinlemesine çalışmalarla bilinen Applebaum, bu tespiti eski New York savcısı Preet Bharara ile yaptığı bir podcast’te paylaştı.
Gerçeklik Sonrası Dönem ve Siyaset
Türk kamuoyunun 2016’da Rıza Sarraf davasıyla tanıdığı Preet Bharara, Trump tarafından görevden alınmasının ardından avukatlık yapmakta ve etkili YouTube yayınlarıyla dikkat çekmektedir. Applebaum ile gerçekleştirdiği “ABD artık gerçekle ilgilenmiyor” başlıklı podcast, otokrasilerin temel zaaflarını ve günümüz siyasetindeki kafa karıştırıcı soruları ele alıyor.
Eski savcı Bharara, podcast’te şu çelişkiye dikkat çekiyor: “Yandaşlar Trump’a körü körüne inanırken karşı tarafın bilgi, belgelerle ortaya koyduğu gerçeklerle zerre kadar ilgilenmiyor, söylenen her şeye kuşkuyla yaklaşıyorlar. Karşı tarafın gerçeklerini iplemezken, liderlerine sıfır kuşku gösteriyorlar. Bu nasıl iş?”
Otokrasilerin Cazibesi ve Siyasetin Dönüşümü
Anne Applebaum, bu durumu otokrasilerin karşı konulmaz cazibesi olarak açıklıyor: “Öyle bir kakafonide yaşıyoruz ki, çok kişi için kafa karışıklığına verilen yanıt, karşı tarafın argümanların asla duyulmadığı bir dünyaya sığınmak oluyor. Liderin arkasında hizalanıp, söylediklerini zinhar sorgulamıyorsunuz.”
Applebaum’a göre siyaset kültürü büyük bir dönüşüm geçiriyor. Yakın geçmişte, örneğin Obama döneminde, siyasetin “Hangi sağlık sistemi?” gibi içerik odaklı tartışmalarla şekillendiğini belirten Applebaum, günümüzde durumun farklı olduğunu vurguluyor:
- Kutuplaşma: Siyaset, bir varoluş sorununa dönüşerek toplumu kavimlere ayırıyor.
- Korku ve Öfke: Karşı tarafın iktidara gelmesinin ülkenin kodlarını değiştireceği korkusu, siyaseti “ya sen, ya ben” noktasına getiriyor ve duygular yönlendiriyor.
- Sanal ve Gerçek Kopukluğu: Silikon Vadisi’nin de etkisiyle siyasetin ‘online’a kayması, gerçek hayat ile sanal ortam arasındaki bağı koparıyor. Örneğin, milyonların sağlık sigortası kesilirken, Trump bu yasayı sosyal medyada “Büyük Güzel Yasa” olarak sunabiliyor.
- Sistematik Yalan: Liderin sürekli yalan söylemesi, neyin gerçek neyin yalan olduğunu ayırt etmeyi imkansız hale getiriyor. Bu durum, siyasi nihilizme ve umutsuzluğa yol açarak idealist söylemlerin peşinden gidenlerin cesaretini kırıyor.
Umut Nefrete Galip Gelebilir mi?
Preet Bharara’nın “Mademki siyaseti duygular yönlendiriyor, umut nefrete üstünlük sağlayamaz mı?” sorusu ise yanıtsız kalıyor. Applebaum ve Trump karşıtları, bu sorunun cevabını Kasım ayındaki New York Belediye Başkanlığı seçimlerinde, Demokratların adayı Zohran Mamdani‘nin performasında bulmayı umuyor.
Bir Değerimizi Yitirdik: Altan Öymen
Bu satırlar yazılırken, Türk siyaset ve basın dünyasının duayen ismi Altan Öymen’in vefat haberi geldi. Son olarak 12.500 kitaplık muhteşem kütüphanesini Beşiktaş Belediyesi’ne armağan ettiğinde bir araya geldiğimiz Öymen, çok yönlü entelektüel birikimiyle Türk siyasetine ve basınına yüksek bir çıta getirmişti.
Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca eserlerden oluşan zengin kitaplığı, onun vizyonunun bir göstergesiydi. Siyaset ve basın camiası çok büyük bir değerini kaybetti. Tanıdığım en beyefendi insanlardan biri olan Altan Bey’in devri daim olsun. Başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerine başsağlığı dilerim.