İsrail’in geçtiğimiz hafta Suriye’de Savunma Bakanlığı‘nı dahi hedef alan saldırıları, ülkenin bölgesel politikalarına dair önemli soruları gündeme getirdi. Al Jazeera tarafından yapılan bir analize göre İsrail, komşularına yönelik askeri operasyonlarını çeşitli gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışıyor.
İsrail’in Saldırılarının Arkasındaki Gerekçeler
İsrail’in komşu ülkelere yönelik askeri müdahaleleri için öne sürdüğü başlıca nedenler şunlardır:
- Suriye: İsrail, Suriye’deki saldırılarının temel amacının Dürzi azınlığı korumak olduğunu iddia ediyor. ABD’nin arabuluculuğunda bir ateşkes sağlansa da kalıcılığı belirsizliğini koruyor.
- Lübnan: Buradaki hedef, Hizbullah’tan kaynaklanan tehditleri bertaraf etmek olarak açıklanıyor.
- İran: İran’a yönelik operasyonlar, ülkenin nükleer silah geliştirme programını engelleme amacı taşıyor.
- Yemen: Yemen’deki bombardımanlar ise Husi isyancılarının saldırılarına bir misilleme olarak sunuluyor.
Saldırgan Tutum Sürdürülebilir mi?
Al Jazeera analizinde yer alan temel soru şu: “İsrailliler, dünyada, özellikle de Orta Doğu’da, pek çok kişinin onları saldırgan olarak gördüğü bu tarz bir tutumu sürdürmeye devam edebilecek mi?”
Mevcut aşırı sağcı İsrail hükümeti, komşularının sevgisinden çok korkusuna önem veriyor gibi görünüyor. Bölgenin en güçlü askeri gücü olması ve arkasındaki ABD desteğiyle, büyük ölçüde istediğini yapabileceği varsayımıyla hareket ediyor.
“İsrail, uluslararası düzenin zayıfladığı ve dünyanın nasıl yönetildiği konusunda bir belirsizlik döneminden geçtiği bu anda, özellikle de Başkan Donald Trump yönetimindeki ABD’nin daha al-ver esaslı bir dış politikaya yönelmesiyle, bu durumu kendi lehine kullanıyor.”
Uluslararası Hukuk Göz Ardı Ediliyor
Batılı ülkeler, Birleşmiş Milletler gibi kurumlar aracılığıyla liberal bir uluslararası düzeni ve hukukun üstünlüğünü savunsa da İsrail’in on yıllardır süren eylemleri bu ilkeyi zedeliyor. Dünya, İsrail’in uluslararası hukuka aykırı şekilde Filistin topraklarını işgal etmesine engel olamadı. Batı Şeria’da yasa dışı yerleşimlerin inşası devam ederken, yerleşimcilerin silahsız Filistinlilere yönelik şiddet eylemleri de sürüyor.
İnsan hakları örgütleri, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarının savaş kurallarını defalarca ihlal ettiğini belirterek ülkeyi soykırım (genocide) yapmakla suçluyor. Ancak bu suçlamalara karşı somut bir yaptırım uygulanamıyor.
İsrail Kibri ve Suriye Örneği
Analizde, “İsrail, zayıf komşuların kendisi için iyi olduğunu düşünüyor gibi” ifadeleri kullanılırken, Suriye’deki durumun bu kibrin nasıl geri tepebileceğine dair bir örnek teşkil ettiği belirtiliyor. İsrail’in bombardımanları ve ABD baskısı sonrası Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Dürzi nüfusun yoğun olduğu Süveyda bölgesinden güçlerini çekeceğini açıkladı. Bu durum, bir devletin kendi topraklarında kontrolü sağlamasının, kaos ortamından daha istikrarlı olabileceğini gösteriyor. İsrail’in bu tür eylemleri, bölgesel izolasyonunu artırma ve potansiyel müttefiklerini kaybetme riski taşıyor.
ABD Desteği ve İç Toplumsal Baskı
Analize göre, “İsrail’in kısa vadeli askeri kazanımları, başka alanlarda geri tepme riski taşıyor.” Sürekli bir savaş hali, İsrail toplumuna uzun vadeli bir güvenlik hissi sağlamıyor. Yedek askerlerin göreve çağrılara yanıt verme oranının düştüğü rapor ediliyor. Ordunun bel kemiğini oluşturan bu bireylerin sivil hayattaki sorumlulukları, sürekli bir seferberlik halini zorlaştırıyor.
Bu durum, İsrail içindeki kutuplaşmayı da derinleştiriyor. Bir yanda Filistin topraklarını ilhak etmeyi ve bölgeyi güçle kontrol etmeyi hedefleyen aşırı milliyetçi bir kesim; diğer yanda ise uluslararası izolasyondan endişe duyan ve “liberal Siyonist” imajını korumak isteyen daha merkezci bir kesim bulunuyor.
Eğer aşırı sağcı politikalar devam ederse, İsrail askeri gücüyle kısa vadeli başarılar elde etmeyi sürdürebilir. Ancak bu strateji, komşularının nefretini biriktirirken, geleneksel müttefiklerinin ve hatta ABD kamuoyunun desteğini yitirmesine neden oluyor.