İzmir doğumlu sanatçı Cem Çatık, son yirmi yıldır müzik endüstrisinin içinde aktif bir figür olarak öne çıkıyor. Müzisyen kimliğini gitaristlik, prodüktörlük, ses mühendisliği ve eğitmenlik gibi çok yönlü rollerle birleştiren Çatık, 1987 doğumlu ve aynı zamanda ses mühendisliği alanında yüksek lisans derecesine sahip. Sanatçı, 2012 yılından bu yana tüm üretimlerini kendi kurduğu Bubinga Records markası altında gerçekleştirmektedir.nnÇatık’ın enstrümantal müzik alanındaki ilk solo projesi, 2011’de başlattığı “Experimentals” grubuyla olan serüvenidir. Bu projede kendisine bas gitarda Cengiz Zeydan, davulda Umut Çılgın ve klavyede Ozan Göğüş eşlik etmiştir. Grubun dinamik ve sert sound’uyla dikkat çeken, dinleyiciyi bir hikaye yolculuğuna çıkaran ilk albümleri 2014’te kaydedilip 2017’de piyasaya sürülmüştü. Çatık, bu çalışmayı daha sonra “Experimentals Remastered” ismiyle önce üç bölümlük bir seri, ardından tam bir albüm formatında Bubinga Records etiketiyle yeniden dinleyicilerin beğenisine sundu.nnYeni albümü “Almost There” ise 23 Mayıs tarihinde tüm dijital müzik servislerinde yerini aldı. Bu çalışmada, süre bakımından daha kompakt ve ilk albüme kıyasla daha yumuşak bir müzikal dokuyla karşılaşıyoruz; fakat anlatım gücü ilk günkü etkisini koruyor. Dinleyiciyi bir kez daha müzikal bir seyahate davet eden Çatık ile yeni albümünü ve sanat yolculuğunu konuştuk.nn* **Yeni albümünüz “Almost There”, bir arayış ve olgunlaşma hikayesi anlatıyor gibi. Bu albümün yaratım sürecinden bahsedebilir misiniz?**nn”Almost There”, oldukça uzun bir döneme yayılan bir çalışmanın neticesi. Albümdeki bazı parçaların kökeni pandemi öncesi döneme kadar uzanıyor. O sıralar sabit bir ekibim olmadığı için bu besteler bir süre beklemedeydi. 2023’ün başlarında “Time is Love; Bir Dünya Gezisi Sahnesi” sergisi kapsamında bir konser teklifi aldım. Pandeminin sona ermesiyle de örtüşen bu dönemde yeni bir ekip oluşturdum. Davulda Erkan Sönmez ve bas gitarda Halil Çağlar Serin ile bir trio kurduk. Konserde yakaladığımız kimya o kadar iyiydi ki, birlikte çalışmaya devam etme kararı aldık. İlk olarak, ilk albümümdeki şarkıları bu yeni trio formatına uyarlayıp sahnede çalmaya başladık. Sonrasında ise “Almost There” albümünün parçalarını repertuvarımıza yavaş yavaş dahil ettik. Kısacası, bu şarkılar albüm olarak yayımlanmadan çok önce hem provalarda hem de canlı performanslarda demlenerek son şeklini buldu.nn* **İlk albümünüzde daha sert ve genç bir ruh varken, bu albümde belirgin bir olgunlaşma seziliyor. Bu dönüşüm, geçen yılların bir yansıması mı?**nnElbette olgunluğun bunda bir payı var. Ancak en temel fark, beste yapma metodumdaki değişimden kaynaklanıyor. İlk albümde bütün enstrümanları kendim yazmıştım. Bu albümde ise birlikte çaldığım her müzisyenin katkısı bulunuyor. Caz müziği, doğası gereği müzisyenler arası etkileşimden ve doğaçlamadan beslenir. Bu nedenle besteleri, diğer müzisyenlere ifade alanı tanıyacak şekilde kurgulamak gerekiyor. Yine de bu durumu ‘Rock-metal tavrı çocukçaydı, şimdi olgunlaştık ve caz yapıyoruz’ gibi sığ bir kalıba oturtmak istemem. O sound’ları hâlâ büyük bir keyifle dinliyorum ve seviyorum. Bu albümün kimliği bu şekilde gelişti; bir sonraki projemde bambaşka bir sound ile dinleyici karşısına çıkabilirim. Dolayısıyla bu, bir üslup ve yaklaşım meselesi; evet, daha sakin ve olgun anları var, fakat benim için asıl önemli olan ifade biçimidir.nn* **Caz müziğiyle ilk temasınız ve bu türde üretmeye başlamanız hangi döneme rastlıyor?**nnBenim müzikal kökenim rock ve metale dayanıyor. 2010-2011 yılları civarında Modern Müzik Akademisi’nde Güç Başar Gülle’den armoni, kulak eğitimi ve emprovizasyon gibi caz odaklı dersler almaya başladım. Cazın repertuvarını ve farklı stillerini bu süreçte derinlemesine öğrendim. Hatta ilk albümüm olan 2017 çıkışlı çalışma, tam da cazı öğrenmeye başladığım bu döneme denk gelir. Yani bir taraftan kendi bestelerimi yayımlarken, diğer taraftan neredeyse bir konservatuvar disiplininde eğitim alıyordum.nn* **Şu sıralar hangi caz müzisyenlerini yakından takip ediyorsunuz?**nnTabii ki takip ettiğim bir gitarcı çevresi var: Scott Henderson, John Scofield, Allan Holdsworth gibi efsanelerin yanı sıra günümüzden Guthrie Govan’ı izliyorum. İlk albümümün sound’una yakın bulduğum Plini ve Tosin Abasi (Animals as Leaders) de radarımda. Snarky Puppy gibi topluluklar ve o ekosistemden çıkan müzisyenler de son derece üretken. Gitaristlerden Mark Lettieri ve Cory Wong; davulculardan Larnell Lewis ve Nate Smith; saksafoncu Bob Reynolds gibi isimleri aktif olarak dinlemeye gayret ediyorum. Basçılardan Snarky Puppy’nin kurucusu Michael League, multi-enstrümantalist Jacob Collier ve Cory Henry gibi sanatçıların dahil olduğu jenerasyonu da takipteyim. Ayrıca, NPR Music Tiny Desk konserleri sayesinde keşfettiğim Anderson Paak, Tom Misch, Thundercat ve Moonchild gibi isimler de var.nn* **Bu çok katmanlı eğitim altyapısı (kendi kendine öğrenme, akademi, ses mühendisliği) üretimlerinizi ne yönde şekillendiriyor?**nnBen boş durmayı pek seven biri değilim. Genellikle en yoğun olduğum zamanlarda yaratıcılığım artıyor. İlk albümümün bestelerini üniversite, müzik akademisi ve stajı aynı anda idare ettiğim bir dönemde yazmıştım. Bu son albüm “Almost There”in sürecinde de stüdyomuzda Emre Karabulut’un “Araf” ve Berkan Kaya’nın “Beyond the Poles” albümlerinin kayıtlarını eş zamanlı yürüttük. Bu üç albümün de kayıt ve prodüksiyon aşamalarını bizzat ben yönettim. Yoğunluk beni motive eden bir unsur.nn* **Albümlerinizde “Sarı Dolmuş” gibi mizahi parça isimleri de görüyoruz. “Ballad for T.W.D.L.” parçasının açılımı nedir?**nnO parçanın tam adı “Ballad for Those Who Don’t Like Ballads”, yani Türkçesiyle “Balad Sevmeyenlere Gelsin Bu Balad”. Bu da benim kendimce yaptığım bir espri.nn* **Enstrümantal müzik üretmek, ana akım dinleyiciye ulaşmada bir engel teşkil ediyor mu? Dijital platformlar bu durumu nasıl değiştirdi?**nnAsıl mesele müziğin enstrümantal olması değil, dijital çağda “isimsiz” bir sanatçı olmanın getirdiği zorluklar. Ana akım, zaten belirli çevreler tarafından yönlendirilen bir akım gibi işliyor. Bugün popüler tarzda müzik yapan yeni bir sanatçı bile bizim karşılaştığımız engellerle yüzleşecektir. Çünkü dijital platformlar bir algoritma dünyası üzerine kurulu ve bu dünyayı yönetmek başlı başına bir uzmanlık alanı. Eskiden albümü yayımlamanın birilerine ulaşmak için yeterli olduğunu düşünürdük, ancak şimdi durumun böyle olmadığını anladık. Bu, her sanatçı için geçerli bir durum. Müziğinizi doğru kitleye ulaştırmak için reklam bütçeleri ayırmanız ve dijital pazarlama stratejileri geliştirmeniz şart.nn* **Üretim sürecinde kendinize karşı ne kadar eleştirelsiniz? Örneğin, ilk albümünüzü yıllar sonra yeniden düzenlediniz.**nnBu benim için oldukça ilginç bir deneyimdi. İlk albümü 2017’de yayımladığımızda, kayıtlardaki zamanlamalar dijital olarak mükemmelleştirilmiş, her nota kusursuz bir şekilde yerine oturtulmuştu. Ancak ses mühendisliği alanında tecrübe kazandıkça, bu tür bir “mükemmelliğin” aslında müziğin içindeki insan faktörünü yok ettiğini anladım. Yıllar sonra albümü yeniden miksleme kararı aldım ve bu kez o dijital düzeltmelerin hiçbirini uygulamadım. Kayıtlarda nasıl çaldıysak, o doğal ve “kusurlu” haliyle bıraktım. Zaten tamamlanmış bir işi hem öncekinden daha kötü yapmamaya çalışmak hem de aşırı mükemmel olmasını engellemek gerçekten zorlu bir süreçti ve yaklaşık iki buçuk senemi aldı.nn* **Müziğe dair bu bitmek bilmeyen arayışınızın ve üretkenliğinizin arkasındaki ana motivasyon kaynağı nedir?**nnBenim temel motivasyonum üretimin kendisi. Bestecilik, prodüksiyon ve sürekli yeni şeyler öğrenmek sonu olmayan alanlar. Ben de bu ucu bucağı olmayan şeylerin peşinden gitmeyi seviyorum. Dinleyici sayısı az diye bir kenara çekilip durmanın kimseye bir faydası yok.nn**KÜNYE**nAltı parçadan oluşan albümde trioya ek olarak; üç şarkıda klavyede Berkan Kaya ve bir şarkıda gitarda Emre Karabulut konuk sanatçı olarak yer alıyor. Tüm besteler Cem Çatık imzasını taşırken, albüme ismini veren “Almost There” parçasında ise Çatık, Erkan Sönmez ve Halil Çağlar Serin’in ortak bestesi bulunuyor. Albümün kayıt, miks, mastering ve prodüksiyon gibi tüm teknik süreçleri Cem Çatık tarafından yürütülmüş, mastering aşamasında ise Adham Farid ile işbirliği yapılmıştır. Albüm kapağındaki illüstrasyon ve grafik tasarım, ilk albümün de kapağını tasarlayan Bernardo Anichini’ye aittir. Albümün kayıt süreçlerindeki ev sahipliği ve video çekimlerinin perde arkasındaki destek ise Bestem Yuvarlak Çatık tarafından sağlanmıştır.
Cem Çatık: Müzikal Olgunluk ve ‘İnsan Faktörünü’ Kucaklayan Yeni Albümü
