Türkiye’de Su Sıkıntısı Alarm Veriyor: ‘Altın Bulmuş Gibi Koşturuyoruz’
İzmir Yeni Foça’da yaşayan Figen Onur, bölgedeki su krizini çarpıcı sözlerle özetliyor: “İki haftadır hiç su akmıyor. Her sabah denizde yüzümüzü yıkıyoruz. Bulaşıklarımızı yıkayamadık, duş alamadık. Su gelince altın bulmuş gibi hepimiz evlerimize koşturuyoruz.” 1984’ten beri aynı mahallede oturan Onur, daha önce böylesi bir susuzlukla karşılaşmadığını belirtiyor. Bölgedeki evlerin su depoları dahi, Temmuz ayında günlerce süren kesintiler nedeniyle tamamen boşalmış durumda.
Vatandaşlar, damacana sularla depolarını doldurmaya çalışırken, belediyeden gelen açıklama sorunun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Açıklamada, Foça’daki yangınlar sırasında itfaiyenin barajlardan su çektiği, yağışların yetersiz olduğu ve sıkıntının Eylül ayına kadar sürebileceği ifade ediliyor.
Turizm Bölgelerinde Barajlar SOS Veriyor
Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinde baraj doluluk oranları kritik seviyelerin altına inmiş durumda. Özellikle yaz aylarında artan nüfus, mevcut su kaynakları üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor.
- Aydın İkizdere Barajı: %17 doluluk oranı
- Muğla Mumcular Barajı: %27 doluluk oranı
- İzmir Kutlu Aktaş Barajı: %4,57 doluluk oranı
- İzmir Gördes Barajı: %0,08 doluluk oranı
- İzmir Tahtalı Barajı: %9,58 doluluk oranı
Figen Onur, “Madem bu ilçeler bu kapasiteyi taşıyamıyor, o zaman neden imara ve turizm amaçlı bu kadar bina yapılmasına izin veriyorlar?” diye sorarak plansız büyümeye dikkat çekiyor. Bağımsız araştırmacı Dr. Fulya Aydın-Kandemir ise nüfusa dayalı su planlamalarının yetersiz kaldığını vurguluyor.
“Nüfus bazlı yapılan planlamalar gerçekçi değil çünkü bu bölgelere giriş çıkış yapan, uzun süreli konaklamalar yapan turistler var. Örneğin yaklaşık 2,7 milyon nüfuslu Antalya’da bahar ve yaz aylarında nüfus yaklaşık 14 milyona ulaşıyor.”
Uzmanlar Uyarıyor: ‘Kriz Kapımızda Değil, Evimizin İçinde’
Peki Türkiye’de su fakirliği başladı mı? Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi’nden Doç. Dr. Doğukan Doğu Yavaşlı, durumu net bir şekilde ortaya koyuyor:
“Bu bir ihtimal değil, acı bir gerçek. Bölgesel su fakirliği çoktan başladı. Bölgesel kriz kapımızda değil, evimizin içindedir.”
Yavaşlı’ya göre Konya Havzası, Tuz Gölü çevresi ve Güneydoğu Anadolu’nun güneyi gibi yarı-kurak bölgeler, kalıcı kuraklığa yatkın hale geldi. İklim değişikliğiyle birlikte Akdeniz iklim kuşağının kuzeye kayması, Ege ve Akdeniz gibi bölgelerin daha şiddetli kuraklıklar yaşamasına neden oluyor.
Yeni Normalimiz: Kalıcı Su Kesintileri
İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU), haftalardır planlı su kesintilerini duyururken, Muğla’da sekiz saati bulan “plansız” kesintiler yaşanıyor. Antalya’da ise şikayet hatları, ani ve bazen günlerce süren kesintilerle dolup taşıyor. Doç. Dr. Yavaşlı, bu durumu “geçici bir yaz sıkıntısı” olarak görmenin büyük bir yanılgı olacağını belirtiyor.
“Artık ‘kurak yıllar’ ve ‘su kesintileri’ istisna değil, adapte olmamız gereken yeni normalimiz olma yolunda hızla ilerliyor” diyen Yavaşlı, iklim sistemindeki kalıcı değişime işaret ediyor.
Türkiye ‘Su Fakiri’ Ülke Olma Riskiyle Karşı Karşıya
Birleşmiş Milletler’in 2023 iklim raporuna göre, halihazırda “su stresi yaşayan” Türkiye, 2030 yılında “su fakiri” ülke kategorisine gerileyebilir. Çevre Mühendisleri Odası’na göre kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı ortalama 1330 metreküp. Ancak bu ortalama, bölgesel farklılıkları gizliyor. Doç. Dr. Yavaşlı, Marmara, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu gibi bölgelerde bu miktarın çok daha düşük olduğunu ve fiilen “su fakirliği” sınırının aşıldığını belirtiyor.
Altyapı Zafiyeti ve Kayıp-Kaçak Sorunu
Adıyaman’da yaşanan üç günlük kesinti gibi olaylar, sorunun sadece kuraklıkla sınırlı olmadığını gösteriyor. Belediye, arızayı bir bina yıkımına bağlasa da, altyapı sorunları ve kayıp-kaçak oranları da su krizini derinleştiriyor. Dr. Aydın-Kandemir, eskiyen borular ve sızıntılar nedeniyle suyun bize ulaşana kadar %60’a varan oranlarda kaybolabildiğini söylüyor.
Çözüm: ‘Betonda Değil, Zihniyette ve Doğada’
Uzmanlara göre çözüm, sürekli yeni barajlar inşa etmekten geçmiyor. Doç. Dr. Yavaşlı, sorunun kaynağına odaklanılması gerektiğini savunuyor: “Çözüm, betonda değil, zihniyette ve doğadadır. Sürekli yeni su kaynakları aramak yerine, elimizdeki suyu akıllıca yönetmeye odaklanmalıyız. Su havzalarındaki ormanları, meraları ve sulak alanları korumak, en etkili barajları inşa etmek gibidir.” Dr. Aydın-Kandemir de tarımsal faaliyetlerin artan susuzluk riski dikkate alınarak yeniden planlanması gerektiğini ekliyor.