Suriye’nin Geleceği İki Farklı Eksende Şekilleniyor
Suriye’deki mevcut durumu ve geleceğini anlamak için iki temel güç eksenini analiz etmek kritik önem taşıyor. Bu eksenlerden ilki, 13 yıllık iç savaşın ardından ülkede oluşan kaosu ve parçalanmışlığı kalıcı hale getirmeyi amaçlarken; ikincisi ise bu yıkımı tersine çevirerek Suriye devletini ve ulusunu yeniden inşa etmeyi hedefliyor. Karşımızda altyapısı yok edilmiş, kaynakları tükenmiş, demografik yapısı bozulmuş ve derin krizlerle boğuşan bir ülke var. Temsiliyet, aidiyet ve kimlik sorunları had safhaya ulaşmış durumda.
Ancak tüm bu olumsuz tabloya rağmen, Suriye halkı 8 Aralık 2024’teki devrimle bu kaotik gidişatı durdurma ve kaderini değiştirme yönünde güçlü bir irade ortaya koymuştur. Bu nedenle, Suriye halkının ihtiyaç duyduğu her türlü desteğin sağlanması hayati bir gerekliliktir.
Krizler ve Gelecek Senaryoları
Bu bağlamda, ülkenin güneyindeki Süveyda’da yaşanan Dürzi krizi ile kıyı şeridindeki Alevi krizi, Suriye’nin geleceğine dair önemli ipuçları sunmaktadır. Bu mezhep ve etnik temelli gerilimlerin birer istisna mı, yoksa gelecekteki çatışmalar için bir emsal mi teşkil edeceği sorusunun cevabı, ülkenin yol haritasını da belirleyecektir.
Stratejik Çatışma: Bütünlük ve Bölünme Vizyonları
Suriye’de iki temel vizyonun mücadelesi yaşanmaktadır. Türkiye, birleşik, istikrarlı ve toprak bütünlüğünü korumuş bir Suriye’yi desteklemektedir. Buna karşılık İsrail, Dürzi, Alevi, Hıristiyan azınlıklar ve Kürtler arasında Şam’a karşı bir direnç algısı oluşturmaya çalışmaktadır. İsrail, yeni yönetimin Suriye’yi Sünnileştireceği propagandasını yayarak, yerel milisler ve aşiretlere dayalı, etnik ve mezhebi temelde bölünmüş devletçiklerden oluşan bir Suriye projesini desteklemektedir.
Bu kaotik projeye karşı duran ABD’nin Ankara elçisi ve Suriye Temsilcisi Tom Barrack, Türkiye’nin bütünlükçü yaklaşımını savunan bir figür olarak öne çıkmaktadır. Ancak Barrack’ın bazı erken dönem çıkışları, haklı olmasına rağmen, Suriye’nin hassas toplumsal kesimlerinde tedirginliğe yol açmış ve İsrail tarafından istismar edilmiştir. Özellikle Sayın elçinin “Bütün yollar Şam’a çıkmalı” çağrısı, İsrail’in Dürzi provokasyonunu başlatması için bir bahane olarak kullanılmıştır.
Zamanlama Hataları ve İletişim Kazaları
Benzer bir talihsizlik, Şam yönetiminin mart ayındaki Alevi ayaklanması sırasında attığı adımlarda da yaşandı. 8 Mart’ta başlayan Alevi krizi devam ederken, 10 Mart’ta SDG/YPG ile Şam yönetimi arasında bir entegrasyon anlaşması imzalandı. Fakat bu olumlu adımdan hemen sonra, Şam tarafından hazırlanan geçici anayasa taslağında Suriye’nin “Arap Cumhuriyeti” olarak tanımlanması, Kürt kimliğinin tanınmayacağı şeklinde yorumlanarak yeni bir gerilime neden oldu.
Çözüm Yolu: Güven İnşası ve Stratejik İletişim
İsrail’in siyasi istismarını boşa çıkarmak ve Suriye’de kalıcı bir barış tesis etmek için atılacak adımların dikkatle planlanması gerekmektedir. Hem Şara yönetimi hem de Barrack gibi aktörler, her sözü tartarak söylemeli ve eylemlerinin zamanlamasını doğru ayarlamalıdır.
Çözüm için izlenmesi gereken yol haritası şunları içermelidir:
- Güven ve Güvenliğin Yeniden Tesisi: Tüm toplumsal kesimler için güven ortamı oluşturulmalıdır.
- Kuşatıcı ve İnşa Edici Yaklaşım: Ayrıştırıcı değil, birleştirici ve gönülden bir dil kullanılmalıdır.
- Toplumsal Kaygıların Giderilmesi: İsrail’in istismar ettiği tüm endişeler, Şara yönetimi tarafından proaktif bir şekilde ele alınmalıdır.
- Algı Mühendisliğinin Çökertilmesi: İsrail’in yaydığı “birleşmek yok olmaktır” şeklindeki kaotik algı, güven telkin eden bir iletişim stratejisiyle çökertilmelidir.
Nihayetinde, Suriye’de kopuş ekseninin zayıflayıp birleşme ekseninin güçlenmesi, endişe yerine güvenin hakim olması ve parçalanma yerine entegrasyonun tercih edilmesi, tüm tarafların samimi bir değişim iradesi göstermesine bağlıdır.