Sahnedeki İlk Türk Kadını Afife Jale’nin Sanat ve Acılarla Dolu Trajik Yaşamı

Selahattin Pınar’ın Son Gecesi ve Afife’ye Olan Aşkı

1960 yılının soğuk bir Şubat gecesi, Kalamış-Fener Caddesi’ndeki Todori’nin meşhur meyhanesinden cılız bir ışık ve tiz bir hisarbuselik nağmesi sızıyordu. İçeride, anason kokusuna karışan mezelerin davetkar kokusu eşliğinde, pencere kenarındaki bir masada oturan bir adam, bu hüzünlü melodiyi mırıldanıyordu. Gözleri geçmişe dalmış, sevdiği kadını düşünüyordu. Dudaklarından şu güfte döküldü:

“Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek/Hasta gönlüm yine hicranını yalnız çekecek/Belki ruhum seni çılgınca severken ölecek”

Bu sözlerin ardından başı masaya düştü ve son nefesini oracıkta verdi. Ertesi gün gazeteler, “Ünlü bestekâr Selahattin Pınar Todori’de geçirdiği kalp sektesi neticesinde ebediyete intikal etti” diye yazacaktı. Pınar’ın aklındaki o kadın, eski eşi Afife’den başkası değildi.

Türk Tiyatrosu’nun Cesur Kadını: Afife Jale

Tiyatro sahnesine çıkan ilk Türk kadını olarak tarihe geçen Afife Jale, 10 Kasım 1918’de Behire, Memduha, Beyza ve Refika gibi diğer Türk kızlarıyla birlikte Darülbedayi tiyatro topluluğuna kabul edildi. 1920’de Apollon Tiyatrosu’nda Hüseyin Suat Yalçın’ın “Yamalar” adlı oyununda sahneye çıkarak bir ilki başardı. 1929 yılında bestekâr Selahattin Pınar ile evlendi. Ancak altı yıl sonra, Pınar’a zarar verdiğini düşünerek ondan boşandı. Selahattin Pınar, Afife’yi morfin bağımlılığından kurtarmak için çok çabalasa da başarılı olamadı ve onun için en güzel şarkılarını besteledi. Hatta Pınar’ın sonraki eşi Seyyare Atıfet Hanım bile, “En güzel şarkılarını Afife için yazmıştı” demiştir.

Sahneye Çıkış Anı ve Yaşanan Baskılar

Refik Ahmet Sevengil’in 1934 tarihli ‘Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu’ adlı kitabında Afife Jale, sahneye çıktığı o ilk geceyi şöyle anlatır:

“Hayatımda mesut olduğum ilk gece… Sanatın ruhuma verdiği güzel bir sarhoşluk içindeydim. O piyeste güzel bir son vardır, orada taşkın bir saadetle ağladım, ağladım. Sahiden ağladım. Alkış, alkış, alkış… Perde kapandı. (…) İkinci hafta ‘Tatlı Sır’ temsil ediliyordu. Perde arasında bir gürültü işittim. Bir polis gelmiş, beni tevkif edecekmiş. (…) Genç bir erkek arkadaşım elimden tutarak makine dairesine indirdi. Oradan bahçeye çıkıp kaçtık.”

O gece kaçmayı başarsa da bir sonraki oyunda polisler tarafından yakalanmaktan kurtulamadı. Ancak Behzat Butak ve Ahmet Muvahhit’in araya girmesiyle serbest bırakıldı. Ne var ki, 8 Mart 1921‘de Şehremaneti tarafından Darülbedayi’ye gönderilen bir emirle tiyatrodan çıkarılması istendi ve tiyatro yönetimi bu emre uymak zorunda kaldı.

İlk Sahneye Çıkan Kimdi? Tarihteki Tartışmalar

Öte yandan, Refik Ahmet Sevengil aynı eserinde, Afife Jale’den önce başka bir Türk kadınının sahneye çıktığını belirtir. Tiyatrocu Ahmet Fehim Efendi’den aktardığına göre, bir kazaskerin kızı olan Kadriye Hanım, kocasıyla birlikte tiyatro yapmaya başlamış ve tepkilerden çekindiği için “Amelya” takma adını kullanmıştır. Benzer şekilde tiyatrocu Necdet Mahfi Ayral da bu iddiayı desteklemiştir. Ayrıca, Gülriz Sururi de 2003 yılında yayımlanan “Bir An Gelir” kitabında, sahneye çıkan ilk Türk kadınının teyzesi Mevdude Leyla Refik (Tepedelen) olduğunu belgelerle iddia etmiştir.

Acılarla Dolu Bir Son

Afife Jale’nin son yılları yoksulluk ve morfin bağımlılığıyla geçti. Bu acı dolu yaşam, 24 Temmuz 1941‘de tedavi gördüğü Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde son buldu. Ertesi günkü Cumhuriyet gazetesinde, “İlk kadın sanatkâr Afife’nin cenazesi dün hemen hemen kimsesiz olarak kaldırıldı” başlığıyla vefatı duyuruldu. Haberde, cenazeye sadece iki aktör ve birkaç gazetecinin katıldığı belirtiliyordu.

Dönemin tanıklarından Vasfi Rıza Zobu, o günleri şöyle anlatmıştır:

“Zavallı Afife hastalandı. (…) küçük harap bir evin odasında tahta döşeme üstüne serilmiş incecik perişan bir şiltenin üstünde küçük bir çocuk gibi büzülmüş yatıyordu. (…) Doktor olan Neşat Halil ile karar verdik. Afife’yi Bakırköy’e naklettik. Aynı hastanede vefat etti ve Kazlıçeşme Mezarlığı’na terk edildi.”

Bugün ne Todori’nin Meyhanesi ne de Afife Jale’nin Kazlıçeşme’deki mezarından bir iz kalmıştır. Geriye sadece Selahattin Pınar’ın onun için yazdığı ve hala dillerde olan o hicaz şarkı kalmıştır: “Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar/Dolanıp kalayım bir an boynunuza hatıralar”