Maneviyat, insan tarafından veya doğaüstü güçler tarafından kurgulanmış herhangi bir otoriteye, güce ya da yapıya teslim olmak demek değildir. İnsan yaşamının nihai hedefi, hiçbir varlığa kölelik etmek olmamalıdır. Gerçek maneviyat, bireyin kendini tüm boyutlarıyla geliştirip gerçekleştirmesi suretiyle dolu ve anlamlı bir hayat sürmesi anlamına gelir. İnsanın bu kendini gerçekleştirme yolculuğu, manevi, psikolojik ve deneyimsel süreçleri bir arada barındırır.
Özgür bir spiritüellik, doğası gereği sekülerdir. Ancak seküler olmak, katı bir materyalizmle eşdeğer görülmemelidir. Sekülerlik, insanın psikolojik, duygusal, bilişsel, vicdani, ahlaki, felsefi, sanatsal, bilimsel, sosyal, siyasi ve kültürel evreninin ve tecrübelerinin; tüm dogmalardan, hurafelerden, dayatılan inançlardan, dış kaynaklardan, şahıslardan ve kurumsal yapılardan bağımsızlaştırılmasıdır. Bu anlayış, her bireye kendi manevi dünyasını bizzat kurma ve yaşama imkânı vererek sınırsız bir özgürlük alanı yaratır.
Spiritüellik, insanın haricindeki yüce otoriteler ve kaynaklar namına yaratılabilecek bir olgu değildir. O, insanın dışında değil, tam aksine benliğinin içinde başlayan ve gelişen bir deneyimdir. Kutsal olduğu öne sürülen otoriteler tarafından sunulan emirler, yasaklar, ayinler ve kurallar bütünü, gerçek bir maneviyat ya da ahlak meydana getirmez. İnsan hayatını tümüyle denetlemek ve yönetmek amacıyla kurallar ve yasaklar getiren dogmatik sistemlerde ve teokrasilerde, maneviyattan ve ahlaktan bahsetmek mümkün değildir.
Özgür bir maneviyat deneyimi, insanı bir nesne olarak konumlandırmaz. Dogmatik dinler, yapılar ve kurumlar, bireyi kendi emirlerine sorgusuzca itaat etmeye mahkum, akıldan, ruhtan, bilgiden, seçim hakkından ve iradeden yoksun bir varlık olarak görürler. Buna karşılık, özgür ve seküler spiritüellik, insanı bir nesne değil, bir özne olarak tanımlar. Bu bakış açısına göre insan; maneviyatı, hayatı ve kendisiyle ilgili bütün konularda kararlar alabilen, tercihlerde bulunabilen, aklını kullanan, bilgi ve birikime sahip, yaşama iradesi gösteren bir özne ve aktördür. Özgür ve seküler maneviyat, bireyin dışarıdan hiçbir otoritenin ve yapının buyruğuna girmemesi ve hiçbir gücün kontrolü altına alınmaması ilkesini temel alır. Dış güçlerin ve yapıların emirlerine tabi olmak ve onların denetimine girmek, maneviyata, felsefeye, sanata, ahlaka ve birey olmaya veda etmekle eşdeğerdir.
Özgür ve seküler spiritüelliğin başlangıcında, merkezinde ve her aşamasında ruh kavramı vardır. Birey, dışarıdan kendisine empoze edilen inançlar, dogmalar, ritüeller, kurumlar ve kaynaklar yerine, bütünsel olarak kendi benliğine, yani ruhuna odaklanmalıdır. Maneviyat, başkalarının hikayelerinde, mitolojilerinde, yaşamlarında veya metinlerinde gerçekleşen bir olgu değildir. İnsan, zihnini başkalarının öykülerini, kaynaklarını ve kitaplarını sonu gelmeyen ve verimsiz bir şekilde yorumlayarak israf etmemelidir. Birey, aklını ve zekâsını aktif bir şekilde kendi ruhunu geliştirmek ve olgunlaştırmak amacıyla kullanmalıdır. Aklın sürekli devrede olmadığı bir ruh, kurumuş ve çoraklaşmış bir arazi gibidir. Spiritüellik, kişinin ancak kendi ruhunda ve bilincinde geliştirebileceği ve hayata geçirebileceği kişisel bir tecrübedir.
Yaşama sevincinin, enerjinin, tutkunun ve aklın merkezi ruhtur. Dış dünyadaki yozlaştırıcı ve yabancılaştırıcı servetlerden, arzulardan, siyasi çekişmelerden, menfaatlerden, tarikatlardan, cemaatlerden ve devlet yapılarından dikkatimizi tamamen çekerek enerjimizi ve odağımızı ruhumuzda ne yapıp ne yapmayacağımıza yönlendirmeliyiz. Ruhumuzun her an hazır, uyanık ve canlı olması gerekir. Ancak bu şekilde hazır, uyanık ve zinde bir ruh aracılığıyla bilgiyi, öğrenmeyi, üretkenliği, merhameti, hazzı, aşkı, yaratıcılığı ve barışı deneyimlemek mümkün olur.
Maneviyat, insanın kendi ruhunda benliğini ve doğayı tecrübe etme eylemidir. Bu, katı bir kimlik, dogma ya da kültür değildir. Birey, kendi ruhunda kendini ve doğayı deneyimlemesi sonucu elde ettiği veriler ve ulaştığı sonuçlar temelinde sürekli olarak kendini yenilemek için gayret göstermelidir. Maneviyat, içe kapanmak, katılaşmak ve kısırlaşmak anlamına gelmez. Bilakis maneviyat, onur kazanmak, özgürleşmek ve olgunlaşmaktır.