2025 senesine gelindiğinde, Instagram, TikTok ve YouTube Shorts gibi platformlarda karşınıza çıkan “kişilerin” önemli bir bölümü aslında hiç yaşamamış olacak. Bu varlıklar nefes alıp vermiyor, yemek yemiyor ya da uykuya ihtiyaç duymuyor. Buna rağmen milyonlarca kişiye erişen içerikler tasarlıyor, markalardan yüksek meblağlı kampanya anlaşmaları yapıyor ve hatta takipçileriyle doğrudan mesajlaşma yoluyla “etkileşim” dahi kurabiliyorlar. Bunlar insan değil, birer “karakter”: Yapay zekâ tarafından tasarlanmış influencerlar.
SANAL INFLUENCERLAR KİMLERDİR?
Lil Miquela, Shudu, Imma ve Aitana Lopez gibi dijital karakterler, günümüzde markalar için geleneksel influencerlara kıyasla çok daha çekici bir seçenek haline geldi. Hata yapma veya yorulma ihtimalleri olmayan ve skandallara karışmayan bu influencerların tercih edilmesindeki bir başka kilit faktör ise, sabit bir marka kimliğine sahip olmaları ve algoritmalara uyum sağlamak için anlık olarak güncellenebilmeleridir. Influencer Marketing Hub’ın verilerine göre, bu karakterler genellikle Midjourney veya Stable Diffusion gibi görsel oluşturma araçları kullanılarak hayata geçiriliyor. Sonrasında ise dijital ajanslar tarafından içerik üretimleri ve stratejileri yürütülüyor. Başka bir deyişle, moda akımları değiştiğinde imajları yenileniyor veya yeni bir ürün tanıtılacaksa iletişim dilleri buna göre ayarlanıyor. Bu sürecin sonunda karakterlere hobiler, dünya görüşü, stil ve hatta favori yemekler gibi özellikler atfedilerek bir “kişilik” kazandırılıyor. Bu sayede takipçilerle sadece görsel değil, aynı zamanda duygusal bir bağ kurmaları hedefleniyor.
İNSANLAR NEDEN GERÇEK DIŞI BU KARAKTERLERİ TAKİP EDİYOR?
Deloitte tarafından gerçekleştirilen 2024 tarihli bir araştırma, Z kuşağının %40’ının bir influencer’ın “gerçek” bir insan olup olmadığını dikkate almadığını ortaya koyuyor; onlar için içeriğin samimi, nitelikli ve ilgi çekici olması kâfi geliyor. Bu veri, yapay influencerlara olan yönelimin yalnızca teknolojik bir akım olmadığını, aynı zamanda kültürel bir değişimin habercisi olduğunu gösteriyor.
Bu değişimin temelindeki nedenlerden biri, dijital ortamda bağ kurma alışkanlıklarımızın evrim geçirmesidir. Dizi, film veya video oyunu karakterleriyle zaten duygusal yakınlık kurmaya alışkın olan kitleler, benzer psikolojik bağı Yapay Zeka Influencerlar ile de kolayca geliştirebiliyor. Örneğin, İspanya’nın ilk tamamen yapay influencer’ı olan Aitana Lopez’in paylaşımlarında sürekli olarak “toksik ilişkilerden duyulan yorgunluk”, “özüne dönme” ve “duygusal tükenmişlik” gibi evrensel temalar ele alınıyor. Bu strateji, onu sadece bir görselden ibaret olmaktan çıkararak, kendisine ait bir “hikayesi olan bir karaktere” dönüştürüyor.
“ÖLÜ İNTERNET” TEORİSİ GERÇEĞE Mİ DÖNÜŞÜYOR?
Bu noktada, *“Ölü İnternet Teorisi”* gündeme geliyor. Bu teori, internetin büyük bir bölümünün artık insanlar tarafından değil, botlar ve yapay zekâ sistemleri tarafından işgal edildiğini öne sürüyor. Yani, insan elinden çıktığını düşündüğünüz içeriklerin aslında algoritmik hayaletlerin bir ürünü olması muhtemel.
Uzun zaman bir komplo teorisi olarak kabul edilse de, bu konu artık bilimsel yayınlarda tartışılıyor. Yoshija Walter’ın AI & Society dergisinde yayımlanan makalesine göre, yapay influencerlar sadece sosyal medyayı değil, internetin bütünsel dokusunu sentetik hale getiriyor. Walter, “İnsanlar için tasarlanan sosyal medya, giderek insanlar yerine algoritmalar için optimize edilmiş bir dikkat ekonomisine evriliyor,” diye belirtiyor. Böylece, gerçek olmayan içerikler aracılığıyla gerçek duygular tetikleniyor, gerçek olmayan karakterler sayesinde gerçek paralar kazanılıyor ve internetin bir zamanlar sunduğu “insanlar arası bağ kurma” vaadi, dev bir reklam panosuna dönüşüyor. Walter’a göre çıkış yolu, teknolojiyi reddetmek değil, onu doğru şekilde yönlendirmekte yatıyor. Şeffaflık, dijital okuryazarlığın artırılması, yapay içeriklerin net bir şekilde etiketlenmesi ve algoritmaların denetlenmesi gibi politikalar, ivedilikle ele alınması gereken konular arasında bulunuyor.