Türkiye’nin Bitmeyen Trajedisi: Afetler ve İhmaller
Gazete manşetleri ve televizyon ekranları adeta alev almış durumda. “Ciğerimiz yanıyor” demek artık yetersiz kalıyor; çünkü yanan sadece ciğerimiz değil, aynı zamanda yüreğimiz, beynimiz, geleceğimiz ve ülkemiz.
Eskişehir yangınına kadar en büyük tesellimiz can kaybının yaşanmamasıydı. Ancak sıralamaya kalksak sütunların yetmeyeceği ihmaller silsilesi, ne yazık ki 10 kişinin orman şehidi olmasıyla sonuçlandı. Kaybettiğimiz sadece insanlar mı? O ormanlar, milyonlarca böceğin, hayvanın ve birçoğu bu topraklara özgü bitkinin yaşam alanıydı.
Sorumlu bakanlığın neredeyse bir halkla ilişkiler dairesinden farksız çalıştığı görülüyor. Toplumun ve devletin tüm imkanlarının seferber edilmesi gereken böylesi bir felakette, öncelik hâlâ iktidarın itibarı olabiliyor. En ufak bir eleştiriye dahi yangından daha hızlı bir şekilde müdahale ediliyor.
En Büyük Felaket: Müdahaledeki Yetersizlik
Türkiye, tam anlamıyla bir felaketler ülkesine dönüştü. Depremden orman yangınlarına, sel baskınlarından trafik kazalarına kadar dünyanın neresinde bir afet varsa, biz daha kötüsünü yaşıyoruz. Ancak tüm bu felaketlerden daha vahim olanı, felakete müdahale etme bilincindeki derin yetersizliktir.
6 Şubat 2023 depreminin üzerinden iki yıldan fazla zaman geçti. Elde olan tek somut sonuç ise “çok konut yaptık” söylemi. Peki başka ne var?
“Ankara’dakilere söyle, torunum depremden ölmedi. Geç müdahaleden öldü. İki gün onun yıkık bina altından gelen iniltisini dinledim.”
Bu sözler, depremde ailesinin dörtte üçünü kaybeden Adıyamanlı bir yurttaşa ait. Güvenlik güçlerinin ve bölgedeki ordu birliklerinin deprem sahasına intikali için neden bir planlama yapılmadığı sorusu hâlâ cevapsız.
Benzer bir durumu 2020’deki salgın döneminde de gördük. Belediyeler sorumluluk almak istediğinde, iktidar anında devreye girmişti. Hatta yardım kampanyası başlatan İstanbul ve Ankara belediyelerinin bu amaçla oluşturduğu bütçelere el konulmuştu. Vurguladığımız gibi, felaketlerin en büyüğü, felakete müdahalenin kendisinin bir felaket olmasıdır.
Küresel Isınma ve Yeni Gerçek: Orman Yangınları
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği yavaş yavaş kabul ediliyor. Ancak artık yeni bir tanımı daha kabullenmemiz gerekiyor: Özellikle küresel ısınmanın etkisiyle Türkiye, aynı zamanda bir orman yangınları ülkesidir. Bu nedenle, afet müdahale birimlerinin sayısının artırılması ve toplumun ilk yardım ve sonrası için kapsamlı bir şekilde eğitilmesi şarttır.
Cevap Bekleyen Sorular
Kamuoyu olarak şu soruların yanıtlarını arıyoruz:
- Eskişehir’de şehit olanların yanarak değil, dumandan zehirlenerek hayatını kaybettiği göz önüne alındığında, orman işçilerinin ne kadarı gaz maskesi ve yangına dayanıklı elbiseye sahiptir?
- İstatistiklere göre yangınların yaklaşık dörtte biri enerji nakil hatlarından kaynaklanıyor. Bu hatların bakımından ve denetiminden kim sorumludur?
- AKP iktidara gelmeden önceki 80 yılda verilen maden ruhsatı sayısı 1500 civarındayken, bu sayı bugün neden 22 bine çıkmıştır? Orman sahalarında yoğunlaşan bu maden ruhsatları, yangınların bir nedeni değil midir?
- İzmir Buca’da, Türkiye’deki tüm arazi koşullarının bir benzerini barındıran bölgedeki orman yangınları eğitim merkezi neden 2018’de kapatıldı?
- Eskişehir’de şehit olan işçilerden birinin sadece 3 aylık tecrübesi olduğu belirtiliyor. Yangın eğitimlerinin ocak-mart aylarında yapıldığı düşünüldüğünde, bu personelin yeterli eğitim almadan neden ateşe sürüldüğü açıklanmalıdır.
- Son yarım yüzyıldaki 10 büyük orman yangınının 7’si neden son 10 yılda meydana geldi?
- Toplu sözleşme bekleyen 600 bin kamu işçisi arasında yer alan ormancıların ortalama 34-36 bin liralık maaşları varken, toplu sözleşmeleri neden sürekli öteleniyor?
Memleketteki yağma ve yıkım yetmezmiş gibi, şimdi de yangınlarla mı yüzleşeceğiz?