Uzmanlar Açıkladı: Yalnızlık Beyni Nasıl Tahrip Ediyor?

Yalnızlığın, beyin kimyası ve anatomisi üzerindeki menfi tesirleri ve ruh sağlığı için oluşturduğu tehlikeler oldukça ciddidir. Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Barış Metin, yalnızlık yaşayan bireylerde prefrontal korteks, amigdala ve hipokampus gibi beyin bölgelerinde hem yapısal hem de fonksiyonel farklılıklar gözlemlendiğini vurgulayarak konuyla ilgili mühim bilgiler aktardı.

Prof. Dr. Metin, uzun süren yalnızlığın, vücudun stres tepkisini harekete geçirerek hipotalamo-hipofiz-adrenal (HPA) aksını devamlı olarak uyardığını belirtti. “Bu durum, kronik stres hormonu olan kortizol seviyelerinin yükselmesine neden olur ve zaman içinde nöroinflamasyon, hipokampal hasar ve sinirsel bağlantı kayıpları gibi değişikliklere zemin hazırlayabilir” diyen Prof. Dr. Metin, “Kronik yalnızlık; depresyon, anksiyete, Alzheimer hastalığı ve çeşitli kalp rahatsızlıkları gibi pek çok ciddi sağlık sorununun riskini de önemli ölçüde yükseltir” şeklinde konuştu.

Yalnızlığın beyinde bilhassa tesir ettiği bazı alanlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Metin, bu bölgeleri şöyle sıraladı: “Sosyal muhakeme ve öz-farkındalık ile ilişkili olan prefrontal korteks (özellikle medial PFC) bölgesinde yalnız kişilerde hiperaktivite saptanabilir. Sosyal tehdit ve korku algısından sorumlu olan amigdala, yalnız bireylerde daha kolay uyarılabilir bir halde olabilir. Hafıza ve stres düzenlemesinde kritik rol oynayan hipokampus, uzun süreli yalnızlık sonucunda hacimsel bir kayıp yaşayabilir. Ayrıca, sosyal algı ve diğer insanların zihinsel durumlarını yorumlama ile bağlantılı olan arka singulat korteks ve temporoparietal bağlantı bölgeleri de bu durumdan etkilenir.”

Beynin yalnızlığa bir reaksiyon olarak bazı kimyasalları devreye soktuğuna işaret eden Prof. Dr. Metin, bu kimyasal değişiklikleri de detaylandırdı. Kronik stres hormonu olarak bilinen kortizol, uzun süreli yalnızlık durumlarında yüksek seviyelerde kalma eğilimindedir. Sosyal ödül mekanizmasıyla bağlantılı olan dopamin sisteminin ise yalnızlık halinde zayıfladığı düşünülmektedir. Sosyal bağ kurma hormonu olan oksitosinin seviyelerinde bir düşüş gözlemlenebilirken, düşük serotonin düzeyleri de genellikle yalnızlık ve depresyon ile ilişkilendirilmektedir.

Beyin görüntüleme yöntemleri sayesinde yalnızlığın somut etkilerinin izlenebildiğini belirten Prof. Dr. Metin, “Uzun süreli yalnızlık, özellikle ileri yaştaki bireylerde bilişsel fonksiyonlarda bir gerilemeye yol açmaktadır. Yapılan çok sayıda araştırma, yalnızlığın demans gelişme ihtimalini artırdığını ortaya koymuştur” dedi. Prof. Dr. Metin, MR ve PET gibi ileri teknoloji beyin görüntüleme teknikleri kullanılarak bu etkilerin gözlemlenebildiğini ekledi: “Özellikle prefrontal korteks, insula, amigdala ve hipokampüs gibi alanlarda aktivite ve biçimsel değişiklikler rapor edilmiştir. Bu alanlar, beynin hem hafıza, duygular ve karar verme gibi temel bilişsel işlevlerinde hem de sosyal iletişimde görev alan kritik bölgelerdir.”

Dijital iletişimin yüz yüze etkileşimin yerini tam anlamıyla tutamadığını söyleyen Prof. Dr. Metin, bu konudaki görüşlerini paylaştı. Dijital araçlar, gerçek sosyal temasın yerini kısmen alabilse de, iletişimin bütünsel karşılığı olmaktan uzaktır. Beyin, yüz yüze kurulan iletişimlerde mimik, ses tonu, dokunma ve koku gibi çoklu duyusal veriyi aynı anda işler. Bu zengin etkileşim, oksitosin salgısını ve empati ağlarını çok daha güçlü bir şekilde aktive eder. Buna karşılık, mesajlaşma veya görüntülü konuşma gibi dijital platformlarda kurulan sosyal bağ hissi daha sınırlı kalmakta ve empatik beyin devreleri daha az uyarılmaktadır. Prof. Dr. Metin, “Eğer yalnız hissediyorsanız, ilk olarak çevrenizdeki yakınlarınızdan, ardından da bu alandaki profesyonellerden destek almaktan çekinmeyin” diyerek sözlerini noktaladı.