Ekran Süresinin Çocuk Beynine Etkisi: Uzmanlar ve Araştırmalar Ne Diyor?

Bir ebeveyn olarak en küçük çocuğunuzu oyalamak için eline bir tablet verdiğinizde hissettiğiniz ani huzursuzluk size de tanıdık geliyor mu? Ekran başında ne kadar kaldığı veya ne izlediği konusundaki endişeler, birçok ailenin ortak kaygısı haline geldi. Çocuğun tableti elinden alındığında sergilediği öfke nöbeti ise bu endişeleri daha da derinleştiriyor.

Günümüzde gençler sosyal medya, sanal gerçeklik ve çevrimiçi oyunlar arasında gezinirken, ebeveynler bu dijital dünyanın potansiyel tehlikelerinden endişe duyuyor. Hatta gençlerin kendi aralarında teknolojiden uzaklaşıp doğayla iç içe olmayı ifade eden “çimenlere dokunma” şakası yapmaları bile durumun ciddiyetini ortaya koyuyor.

Teknoloji Liderlerinin Çocuklarına Koyduğu Sınırlar

Teknolojinin zararlarına dair en çarpıcı örneklerden biri, sektörün öncülerinden geliyor. Apple’ın kurucusu Steve Jobs, iPad’i dünyaya tanıtırken kendi çocuklarının bu cihazı kullanmasına izin vermemişti. Benzer şekilde, Microsoft’un kurucusu Bill Gates de çocuklarının teknolojiye erişimini ciddi şekilde kısıtladığını açıklamıştı.

Steve Jobs elinde tabletle

Bu durum, ekran başında geçirilen zamanın depresyon, davranış bozuklukları ve uyku sorunları gibi olumsuzluklarla anılmasına neden oldu. Ünlü nörobilimci Susan Greenfield, 2013 yılında internet ve oyunların ergen beynine zarar verebileceğini belirterek, bu durumu iklim değişikliğinin ilk günlerine benzetmişti.

Bilimsel Kanıtlar Yetersiz mi?

Ancak, son yıllarda bazı bilim insanları, ekran süresinin olumsuz etkilerine dair somut kanıtların yetersiz olduğunu savunuyor. Bath Spa Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Pete Etchells, bu görüşü savunan akademisyenlerden biri. Yüzlerce araştırmayı ve gençlerin ekran alışkanlıklarına dair verileri inceleyen Etchells, “Ekran Süresinin Gerçek Bilimi” adlı kitabında, medyanın öne çıkardığı sonuçların bilimsel temelinin zayıf olduğunu iddia ediyor.

“Ekran başında geçirilen zamanın korkunç sonuçlarına ilişkin hikayeleri destekleyecek somut bilimsel kanıtlar ortada yok” diyor Prof. Etchells.

elinde tabletle bir çocuk

Amerikan Psikoloji Derneği’nin 2021’de yayınladığı ve 33 farklı çalışmayı analiz eden bir araştırma da benzer sonuçlara ulaştı. Araştırmaya göre akıllı telefon, sosyal medya ve video oyunları gibi ekran kullanımları, gençlerdeki ruh sağlığı sorunlarında “çok az rol oynuyor”. Ayrıca, ekranlardan yayılan mavi ışığın uykuyu zorlaştırdığına dair genel bir kanıtın bulunmadığı da 2024 tarihli bir derlemede belirtildi.

Araştırmalardaki Metodoloji Sorunları

Prof. Etchells’e göre en büyük sorunlardan biri, verilerin çoğunun kişilerin kendi beyanlarına dayanması. Yani, araştırmalar gençlerin ekran başında ne kadar zaman geçirdiklerini ve nasıl hissettiklerini hatırlamalarına dayanıyor. Bu verileri yorumlamanın birçok yolu olduğunu belirten Etchells, korelasyon ile nedensellik arasındaki farka dikkat çekiyor.

Örneğin, yaz aylarında hem dondurma satışları hem de cilt kanseri vakaları artar. Ancak bu, dondurmanın kansere neden olduğu anlamına gelmez; her ikisi de sıcak havayla ilişkilidir. Benzer şekilde, bir araştırma, gençlerdeki depresyon ve anksiyetenin artan telefon kullanımıyla değil, yalnız geçirilen zamanla daha güçlü bir ilişkisi olduğunu ortaya koymuştur.

bahçede oynayan bir çocuk

Süreden Ziyade İçeriğin Kalitesi mi Önemli?

Uzmanlar, “ekran süresi” teriminin çok genel olduğunu ve asıl önemli olanın ekran karşısında ne yapıldığı olduğunu vurguluyor. Ekran başında geçirilen zaman bilgilendirici mi, eğlenceli mi, yoksa olumsuz haberlerle mi dolu? Genç, bu süreyi yalnız mı yoksa arkadaşlarıyla etkileşim halinde mi geçiriyor? Bu soruların cevapları, deneyimi tamamen değiştirebilir.

Bill Gates

ABD ve İngiltere’de 11.500 çocuğun beyin taramalarının incelendiği kapsamlı bir çalışma, ekran kullanımının beyin bağlantılarında değişikliklere yol açsa da, zihinsel veya bilişsel sorunlarla bağlantılı olduğuna dair bir kanıt bulamadı. Oxford Üniversitesi’nden Prof. Andrew Przybylski tarafından yürütülen araştırmalar, oyunların ve sosyal medyanın doğru kullanıldığında sağlığa zarar vermek yerine onu artırabileceğini gösteriyor.

Cardiff Üniversitesi’nden Profesör Chris Chambers, “Eğer bir olumsuz etki olsaydı bu çok açık görülürdü. Bilişsel sistemimiz çevredeki değişikliklere karşı bu kadar kırılgan olsaydı, tür olarak hayatta kalamazdık” diyerek bu görüşü destekliyor.

telefonuna bakan bir çocuk

“Ruh Sağlığı İçin Korkunç Bir Formül”

Diğer yanda ise ekranların zararlı olduğunu savunan güçlü bir grup bulunuyor. İngiltere’deki “Akıllı Telefonsuz Çocukluk” kampanyası, 14 yaşından küçük çocuklara akıllı telefonların yasaklanması için 150 binden fazla imza topladı.

Psikoloji profesörü Jean Twenge, ABD’li gençler arasındaki depresyon artışını araştırdığında tek ortak paydanın sosyal medya ve akıllı telefonlar olduğunu belirtiyor. Twenge, “İnternette daha fazla zaman, daha az uyku ve arkadaşlarla daha az yüz yüze vakit anlamına geliyor. Bu, ruh sağlığı için korkunç bir formül” diyor ve ebeveynlere çocukları akıllı telefonlardan olabildiğince uzak tutmalarını öneriyor.

Ebeveynlerin İkilemi ve Belirsiz Gelecek

Bilim dünyasındaki bu bölünme, ebeveynleri bir ikilemde bırakıyor. Bir yanda çocuklarının teknolojiye erişimini kısıtlamak için toplumsal bir baskı, diğer yanda ise kesin bilimsel kanıtların eksikliği var. Resmi tavsiyeler de tutarsızlık gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü küçük çocuklar için katı sınırlar önerirken, ABD ve İngiltere’deki pediatri kuruluşları belirli bir zaman sınırı belirtmiyor.

Michigan Üniversitesi’nden çocuk doktoru Jenny Radesky, bu durumun “ebeveyn suçluluğunu teşvik eden bir söylem” yarattığını belirtiyor. Sonuç olarak, kesin kurallar olmadan, ebeveynler çocuklarının dijital dünyayla ilişkisini kendi başlarına yönetmek zorunda kalıyor. Bu süreçte ya çocuklara gerçekten zarar veren bir şeye izin vermiş olma ya da onları faydalı olabilecek bir teknolojiden yoksun bırakma riskiyle karşı karşıya kalıyorlar.