Hac İbadetinin Anlamını Kavramak: Bir Yaşam Biçimi Olarak İrfan
İrfan geleneğimizde okumak anlamanın, anlamak yaşamanın, yaşamak ise yaşatmanın temelini oluşturur. Bu perspektiften bakıldığında, yaşamadan anlamak eksik, anlamadan okumak ise yetersiz kalır. Bu ilke, tüm konularda olduğu gibi ibadetler için de geçerlidir.
Okuma, anlama, yaşama ve yaşatma bilinciyle yerine getirilen ibadetler, bizleri huzur, huşu, ihlas ve rahmet gibi manevi mertebelere ulaştırır. Bu şuurla eda edilen ibadetler kalbimize ferahlık verir, hayatımızı ve dünyamızı dönüştürür, ufkumuzu aydınlatır.
Peki, ibadetlerin kabuğunu kırarak özünü gerçekten yaşasaydık hayatımız ve dünyamız nasıl bir hal alırdı? Bu yazı, bu derin soruya mütevazı bir cevap arayışıdır.
Hacc’ı Gerçek Anlamıyla Yaşasaydık Neler Değişirdi?
Eğer Hac ibadetinin ruhunu ve felsefesini hayatımıza tam anlamıyla yansıtabilseydik, bireysel ve toplumsal olarak bambaşka bir noktada olurduk:
- Kesinlikle mevcut perişan halimiz böyle olmaz, kendimizi bambaşka bir dünyanın ve hayatın tam merkezinde bulurduk.
- Analar bu kadar gözyaşı dökmez, mazlumların feryatları bu denli yükselmezdi.
- Ümmet olarak tevhidin gerektirdiği vahdeti kuşanır, gönül coğrafyamızı kan ve gözyaşına boğan vahşete asla geçit vermezdik.
- Ne pahasına olursa olsun aramızda İslam Birliğini kurar, hep birlikte zulme karşı durarak zalimlerden hesap sorardık.
- Başkentlerimiz başımıza yıkılmaz, coğrafyamıza hakikat cellatları musallat olmazdı. Evlerimiz ve mabetlerimiz harap, şehirlerimiz toprağa dönmezdi.
- Şairlerimiz mazlumların ağıtlarını değil, kahramanların zafer destanlarını kaleme alırlardı.
- Aleme nizamı, cihana intizamı biz verir; ferman da derman da bizde olurdu.
- Sevgi, barış, huzur ve esenlik dolu bir dünya inşa edilir, dünyanın gidişatı bizden sorulurdu.
- Yolumuzu ve yönümüzü şaşırmaz, Batı başkentlerinden merhamet, adalet ve hürriyet dilenme durumuna düşmezdik.
- Selamlaşmamız tanışmaya, tanışmamız kaynaşmaya, kaynaşmamız ise kucaklaşmaya dönüşür ve ümmet olarak tek yürek, tek bilek olurduk.
- Aramıza örülen tüm fiziki duvarları yıkar, onların yerine yıkılmaz gönül köprüleri inşa ederdik.
- Hac ibadetinin sunduğu hikmet ve hakikatleri bir hayat tarzına dönüştürür, böylece hayalimize bile gelmeyecek sorunlar hayatımızı zehir edemezdi.
- Çığlıklar ve naralar İngilizce, Fransızca, Almanca ve İbranice; ağıtlar ve feryatlar ise Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Farsça olmazdı.
- Küffarın aramıza çizdiği bütün sınırları ortadan kaldırır, Mustafa Uzun’un deyişiyle “Selamunaleyküm Pasaportu” ile tüm İslam alemini huzur ve güven içinde gezerdik.
- Kanı beş kuruş etmeyen küresel haydutların ağızlarına ve sözlerine bakmazdık.
- Ümmet olarak edilgen değil etkin, bitkin değil yetkin, pasif değil aktif, nesne değil özne olur, savunmada kalmak yerine hücuma geçerdik.
- Süper güçler, süper suçlar işlemeyi bırakın, bunu hayal etmeye bile cüret edemezlerdi.
- Peygamberler tarihine yaptığımız hikmet dolu yolculuktan dersler alır, tarihimizi unutup coğrafyamızı başkalarına çizdirmezdik.
- “Dünyada garip bir yolcu” olduğumuzu iliklerimize kadar hisseder, hancı olmaya çalışarak özümüze ve kendimize yabancılaşmazdık.
- Yola gelir, yolu bilir, yolda olur ve yolda ölürdük ama asla yolda kalmazdık.
- Giydiğimiz ihram bize kefeni hatırlatır, bu dünyanın peşine düşmediğimiz için dünya tüm şaşaası ve cazibesiyle yakamızdan düşerdi.
- Gerçek manada kardeş olur, tek bir elde beş parmak gibi olurduk. Böylece bölge bölge, ülke ülke, mezhep mezhep, parti parti bölünmez; doymak bilmeyen küresel canavarlar tarafından yutulmazdık.
- Tüm farklılıklarımızı tevhid ve vahdet potasında eritir, üzerimize yazılan bütün ayrılık tezlerini İslam kardeşliği ile çürütürdük.