Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen için yaz ayları beklenenden çok daha çetin geçti. Brüksel siyasetinde genellikle sakin geçen Temmuz ayı, von der Leyen için beş yıllık görev süresinin seyrini değiştirebilecek kritik kararlar ve anlarla dolu bir fırtınaya dönüştü.
Özellikle Donald Trump‘ın olası bir seçim zaferiyle birlikte, kimse ikinci döneminin kolay geçeceğini öngörmüyordu. Ancak son haftalarda yaşananlar; iç çekişmeler, küresel çalkantılar ve kişisel eleştirilerin birleşimiyle Komisyon Başkanı’nın kontrollü imajını sarstı ve onu sert eleştirilere karşı savunmasız bıraktı.
Gensoru Önergesi: Parlamento ile Artan Gerilim
Ursula von der Leyen’in Avrupa Parlamentosu (AP) ile ilişkileri hiçbir zaman pürüzsüz olmadı. AP üyeleri, Başkan’ın üye devletlerle ilişkilere öncelik vermesinden ve Parlamentoyu ikinci planda bırakmasından uzun süredir şikayetçiydi. Bu gerginlik, aşırı sağcı Romanyalı milletvekili Gheorghe Piperea‘nın Komisyon’a karşı bir gensoru önergesi sunmasıyla zirveye ulaştı. Gerekli 72 imzayı toplayan önerge, Pfizergate skandalı gibi konuları içeriyordu.
Önergenin başarılı olma ihtimali olmasa da, 360’a karşı 175 oyla reddedilmesi von der Leyen’i zor bir duruma soktu. Kendisine yöneltilen suçlamaları “yanlış iddialar” ve “sinsi komplolar” olarak nitelemek zorunda kaldı. Geçen yıl yeniden seçilmesini destekleyen sosyalistler, liberaller ve yeşiller bile bu durumu bir fırsat bilerek birikmiş hayal kırıklıklarını dile getirdi. Von der Leyen, “birlik” çağrısıyla zeytin dalı uzatsa da bu olay, milletvekillerinin ne kadar kolay bir şekilde gensoru mekanizmasını işletebileceğini gösterdi.
Bütçe Krizi: İç Çatışmalar ve Sızıntılar
Gensoru önergesinin hemen ardından von der Leyen, bloğun 2028-2034 dönemini kapsayan yedi yıllık bütçe teklifini sunarak gündemi değiştirmeyi hedefledi. Ancak 2 trilyon euroluk rekor bütçe teklifi, hazırlık sürecindeki iç kavgaların gölgesinde kaldı. Özellikle tarım ve uyum fonlarını birleştirme fikrinin önceden sızması, güçlü tarım lobisinin tepkisini çekti. Bu durum, Komisyon içindeki koordinasyon eksikliğini ve von der Leyen’in liderliğine yönelik eleştirileri yeniden alevlendirdi. Basın toplantısında kendisine yöneltilen, “26 Komisyon üyesine adil davrandınız mı?” sorusuna, “Herkes memnun değildi… Kolektif bir karar alındı” şeklinde yanıt verdi.
Çin Zirvesi: Beklentilerin Altında Kalan Sonuçlar
Brüksel, Pekin’de gerçekleşecek zirve öncesinde AB-Çin ilişkilerini “sürdürülemez” olarak tanımlıyordu. Çin’in devlet sübvansiyonları, pazar erişim engelleri ve Moskova ile “sınırsız ortaklığı” gibi konular, gerilimi tırmandırmıştı. Ancak zirve somut bir ilerleme sağlamadan sona erdi. Nadir toprak elementleri tedariki ve iklim eylemi gibi konularda bazı açıklamalar yapılsa da, ana sorunlar çözümsüz kaldı.
Von der Leyen, “Net bir dönüm noktasına ulaştık. Ticaretin karşılıklı fayda sağlamaya devam etmesi için daha dengeli hale gelmesi gerekiyor. Avrupa rekabeti memnuniyetle karşılar. Ancak bu adil olmalıdır” dedi.
Zirvenin sönük sonuçları, AB-Çin ilişkilerinin gelecekte de gerilimli olacağını ve von der Leyen’in misilleme yapma ile taviz verme arasında sıkışıp kalacağını gösteriyor.
Transatlantik Anlaşma: Ağır Eleştiriler ve Tavizler
Von der Leyen’in en zorlu sınavı, Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’te açıkladığı “karşılıklı” gümrük vergileriyle geldi. Trump’ın tüm dünyaya %30’luk bir vergi uygulama ültimatomu, Brüksel’de paniğe yol açtı. 1 Ağustos’taki son tarihe yaklaşırken İskoçya’da Trump ile görüşen von der Leyen, bir anlaşmaya vardı. Anlaşmaya göre, AB ürünlerinin çoğuna %15, ABD ürünlerine ise %0 gümrük vergisi uygulanacaktı. Ayrıca AB, Amerikan enerjisine 750 milyar dolar harcama ve ABD pazarına 600 milyar dolar yatırım taahhüdünde bulundu.
Anlaşma, “teslimiyet” ve “aşağılanma” gibi sert eleştirilere maruz kaldı. Von der Leyen, “Yüzde 15 küçümsenecek bir oran değil ama alabileceğimizin en iyisi bu” diyerek kararı savundu. Ancak bu orantısız anlaşma, von der Leyen’in güvenilir bir lider olarak imajını zedeledi ve ikinci döneminde sürekli bir sorun kaynağı olma potansiyeli taşıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron‘un sözleri durumu özetliyordu: “Avrupa henüz kendisini bir güç olarak görmüyor. Özgür olmak için korkulmanız gerekir. Bizden yeterince korkulmadı.”