Kendi Işığınızı Yakın: Meşguliyet Tuzağından ve Gölgelik Hayattan Çıkış Yolu

Hayatın Sisli Patikasında Kendi Sesini Bulmak

İnsan hayatı, çoğu zaman önümüzü göremediğimiz kadar sisli bir patikayı andırır. Doğumumuzla birlikte bu patikanın etrafından gelen sesler, fısıltılar ve çağrılar bizi kendi öz yolumuzdan saptırmaya çalışır. Bu sesler bazen bir babanın gençlik hayalleri, bazen bir annenin temkinli öğütleri, bazen de çağın ruhunu yansıtan o sonu gelmez “meşguliyet” korosudur.

Patikanın sisi içinde kayboldukça, bir an gelir ve tüm bu sesler büyük bir uğultuya dönüşür. İşte o uğultunun tam ortasında, kendi iç sesimizin peşine düşme vaktimiz gelir. Bu, tıpkı kayıp bir şehrin harabelerinde yankılanan Anka kuşunun son çığlığı gibidir; bir kayboluşun değil, kendini buluşa atılan ilk adımın habercisidir. Nitekim kuşların dilini bilen bilge derviş Feridüddin Attar’ın kadim hikâyesinde, yedi vadiyi aşıp Simurg’u arayan yolcuların, aradıkları kuşun kendi suretlerinden ibaret olduğunu anladığı o an gibi… İşte o an, patikanın üzerindeki sis dağılmaya başlar.

Meşguliyet Tuzağı: Durmaksızın Koşmanın Tehlikesi

Bu sisli patikanın en sinsi tuzaklarından biri “meşguliyet” köşesidir. Sürekli bir şeyler yapmayı, didinmeyi büyük bir erdem zannederiz. Oysa durmaksızın koşan, aslında en çok kaybolandır. Tıpkı bir dönme dolapta sürekli hareket ettiğini zannedip hep aynı noktada kalanlar gibi savruluruz. Kollarımız dolu, her yere yetişmeye çabalarken yüzümüz yorgun, ruhumuz ise bomboştur.

Halbuki hayatın en değerli anları, durakladığımız o kısacık soluklanma anlarıdır. Bir minyatür sanatçısının iğne ucuyla kâğıda işlediği sabır ve dinginlik gibi, biz de o küçük ve sükûnet dolu anlara odaklanmayı unuturuz. Oysa o anlarda içimizdeki öz sese kulak verme cesaretini gösterebilsek, patikanın sonu birden beliriverecektir.

Sırtımızdaki Yükler: Beklentiler ve Dayatılan Başarı Tanımları

Bu yolculukta sırtımızdaki yükler de hiç hafif değildir: Başkalarının beklentileri, toplumsal normlar ve bize dayatılan başarı tanımları… Eğitimin, bir zamanlar alınan statik bir madalya değil, sürekli beslenmesi gereken canlı bir nehir olduğunu göz ardı ederiz. Bir diplomanın ömrü, solan bir çiçeğinkini andırır ama biz o kurumuş bahçelerde gezinmeyi sürdürürüz. Hakiki öğrenme ise bir dervişin ilim aşkı gibidir; her an yenilenir ve yeniden doğar. Bu sürekli keşif hali, patikadan çıkış yolunda en keskin kılavuzumuzdur. Tıpkı bir seyyahın her yeni ufukta eski haritaları bırakıp yenilerini çizmesi gibi…

Stratejik Seçim Anı: Hangi Yolu Seçeceksiniz?

Peki, tüm bu karmaşanın içinde çıkış yolu nerede? Stratejik seçim kapısı tam olarak burada aralanır ve önümüze iki temel yol uzanır:

  • Ya bu sisli patikada başkalarının beklentilerini, “meşguliyet”i ve konforu bir pusula olarak kabul edip ömrümüzü bir gölge gibi tüketeceğiz. Bu yolda belki kalabalıklar içinde, cüzdanlarımız dolu ama kalplerimiz boş kalacak. Tıpkı parlayan altını ararken kendi kuyusundaki berrak suyu görmeyen yolcunun hikayesindeki gibi…
  • Ya da o uğultuyla cesaretle yüzleşip sisleri dağıtmaya başlayacağız. Bu yolda belki yalnızlık çekecek, yadırganacağız. Fakat aştığımız her engelde bir arınma yaşayacak ve kendimize ait bir hayatın o saf heyecanını, bir sanatçının tuvaline ilk dokunuşundaki gibi tadacağız. Bu, konforun sıcak kucağından ayrılıp meçhulün soğuk rüzgârına göğüs germektir. Nihayetinde ise bizi en gerçek ve otantik benliğimize ulaştıracaktır.

Kendi Işığını Yakmak ve Hayat Minyatürünü Çizmek

Tüm bu yolların sonunda, mücevherler mahzeninin kâşifi Cemil Meriç’in “Bu Ülke” adlı eserindeki o bilge uyarısı aklımıza bir ışık damlası gibi düşer:

“Hakikatin ışığını dışarıda arayanlar, kendi lambasını yakmayı unutur.”

Bu söz, bir gölgelik hayattan çıkıp kendi ışığımızı yakmanın en keskin ve net yol haritasıdır. Unutulmamalıdır ki, hayat size sunulmuş hazır bir tablo değil, sizin özenle çizmeniz gereken bir minyatürdür. Her fırça darbesi, her renk seçimi yalnızca sizin iradenize ve tercihinize bağlıdır. Bu minyatürün en değerli kısımları ise kendi gerçeğinizle yüzleştiğiniz o kırılgan anlarda ortaya çıkar.

Şimdi asıl soru şu: Kendi minyatürünü çizmeye ne zaman başlayacaksın?