LATİF VARDAR
MagicPay CEO’su
21. yüzyılda çatışmaların doğası kökten değişti; savaşlar artık tanklar, tüfekler veya askeri birlikler aracılığıyla yürütülmüyor. Günümüzde savaş, ekranların başında başlıyor ve bir terminal ekranındaki ‘transaction completed’ (işlem tamamlandı) ifadesi, bir sınır ötesi askeri operasyondan çok daha yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Bu yeni çağın mücadelesi sessiz ilerliyor ancak etki alanı çok daha geniş. Saldırıyı düzenleyenler görünmez, çünkü sistemin tam merkezinden faaliyet gösteriyorlar. Ve bizler, çoğu zaman bu durumun farkında bile olmuyoruz.
Bugün dünya, görünmeyen iki cephede eş zamanlı bir mücadele veriyor: Bunlardan ilki dijital altyapı hakimiyeti, diğeri ise finansal teknolojilerin taşıdığı karanlık potansiyeldir. Birbiriyle tamamen bütünleşik olan bu iki alan, modern bir devletin geleceğini doğrudan şekillendirme gücüne sahiptir. Bu yazıda, bu iki başlığı birleştirerek kritik bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum: Eğer dijital altyapılarımız ve finansal sistemlerimiz bize ait değilse, fiili bir savaş yaşanmasa bile aslında işgal altındayız demektir.
**Dijital Egemenlik Nedir ve Neden Hayati Önem Taşır?**
Dijital egemenlik, bir ülkenin kendi verilerini, sistemlerini, iletişim ağlarını, işlem altyapılarını ve teknolojiyle ilgili kararlarını bizzat kontrol etme kapasitesini ifade eder. Bu konu, yalnızca teknik bir mesele olmanın ötesinde, doğrudan ulusal güvenlik, ekonomik istikrar ve toplumsal bağımsızlık ile ilişkilidir.
Günümüzde Türkiye’nin kullandığı kritik altyapıların büyük bir kısmı —bilhassa veritabanı sistemleri, işletim sistemleri ve kamu kurumlarının kullandığı yazılımlar— ABD merkezli şirketlerin denetimindedir. Oracle, Microsoft, Amazon Web Services gibi teknoloji devlerinin sözleşmelerinde genellikle şu maddeler bulunur:
* **İhracat Kontrolü:** Sistemi sadece ABD yasalarına uygun olarak kullanabilirsiniz.
* **Mücbir Sebep:** Savaş veya terör gibi olağanüstü durumlarda hizmet durdurulabilir.
* **Veri Paylaşımı:** Gerekli görüldüğünde ABD hükümetine veri aktarımı yapılabilir.
Bu maddelerin ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Eğer Türkiye gelecekte ABD ile siyasi bir anlaşmazlık yaşarsa ya da NATO dışında bir askeri pozisyon benimserse, finansal sistemlerinden nüfus kayıt altyapılarına kadar birçok kritik sistem bir anda ‘askıya alınabilir’. Bunlar komplo teorileri değil, lisans sözleşmelerinde açıkça yazan hukuki kurallardır.
**Çekirdekler Üzerine Giyilmiş Kabuklar**
Yerli sistemlerin eksikliği, bu zafiyeti daha da tehlikeli hale getiriyor. ‘Yerli işletim sistemi’ olarak tanıtılan Pardus gibi sistemler bile, aslında mevcut yabancı çekirdekler üzerine giydirilmiş arayüzlerden ibarettir. Kendimize ait bir veritabanı, işletim sistemi, bulut platformu ve API yönetim altyapısı olmadan dijital egemenlik, içi boş bir slogandan öteye geçemez.
Bu kontrolsüzlük, yasa dışı faaliyetler için de bir zemin oluşturur:
* **Silah Ticareti:** Ödemeler kripto varlıklarla yapılıyor.
* **Propaganda:** Sanal kartlar üretilerek dijital reklam kampanyaları fonlanıyor.
* **Operasyon:** Paravan şirketlere kolayca para transfer ediliyor.
Ve bütün bu işlemler ‘görünmez’ kalıyor.
Artık bir savaş çıkarmak için tanklara ihtiyaç duyulmuyor; bir ülkenin ‘SWIFT erişimini’ kesmek tek başına yeterli. Bu gerçekleştiğinde o ülke ne ödeme alabilir, ne ithalat yapabilir, ne de kredi temin edebilir. Yani, dijital olarak nefessiz bırakılır.
Bu nedenle Rusya ‘MIR’, İran ‘PayMon’ ve Çin ‘Dijital Yuan’ gibi alternatif sistemler geliştirme yoluna gidiyor. Fakat bu sistemlerin hiçbiri ‘özgürlük’ vadetmiyor; yalnızca gözetim otoritesini Batı’dan Doğu’ya transfer ediyor. Kullanıcı her durumda kontrol altında tutuluyor.
**Görünmeyen Merkezler Faaliyette**
Bize sürekli olarak şu pazarlandı: “Blockchain merkeziyetsizdir. Herkes sistemde eşittir.”
Peki gerçekte durum ne?
* Eğer FED’in bir açıklamasıyla Bitcoin düşüyorsa,
* Kripto varlıkların fiyatları dolara endeksli olarak belirleniyorsa,
* Tether’in değeri dolar rezervlerine bağlıysa,
O zaman merkez hâlâ oradadır. Daha da vahimi, sistemin içinde görünmeyen merkezler de mevcuttur:
* Botlar
* Piyasa Yapıcılar (Market Makers)
* Gizli ‘private key’ sahibi manipülatörler
Geleneksel borsalarda da manipülasyon olurdu, ancak bunu denetleyen regülasyonlar da vardı. Kripto dünyasında ise manipülasyon, bir ‘teknolojik başarı’ gibi lanse ediliyor. Fiyatı bir Discord kanalı yükseltiyor, arka planda botlar satış emri giriyor ve nihayetinde kullanıcı zararla baş başa kalıyor. Ancak sistem suçsuz kabul ediliyor, çünkü ‘merkezsiz’ bir yapıya sahip. Oysa merkez tam da orada; sadece görünmez olmayı başarıyor.
**Sonuç: Gerçek Mücadele Sınırda Değil, Kod Satırlarında**
Dijital sömürgeye dönüşüyoruz. Yazılım artık bir silahtır. Kodlar aracılığıyla ülkeler istikrarsızlaştırılır, finansal sistemler yönlendirilir ve seçimlere müdahale edilir. Ve bizler, hâlâ lisans bedelleri ödeyerek başkalarının sistemlerine mahkum bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Hatta bu durumu kanıksıyoruz. Kimi zaman lisans ücretini ‘yatırım’, yabancı sistemi ‘endüstri standardı’, güvenlik açıklarını ise ‘küçük bir risk’ olarak tanımlayarak kendimizi rahatlatıyoruz. Fakat bu avutmalar, bizi yavaş yavaş bir dijital sömürge haline getiriyor. Eğer Türkiye bir gün ‘tam bağımsız’ bir ülke olma hedefine ulaşacaksa, bu zafer sınırlarda değil; sunucularda, veritabanlarında ve işlem sistemlerinde kazanılacaktır. Fintech, bankacılık, vergi altyapısı ve ödeme sistemleri… Tümüyle bize ait olmalı. Kodun mülkiyeti bizde olmalı. Zira kod bizim değilse, hiçbir şey bizim değildir.