Anadolu’nun Ezgilerini Yaşatan Usta Sanatçı: Sümer Ezgü’nün Müzik Portresi

Burdur’un Bucak ilçesinde, bir öğretmen baba ve ev hanımı bir annenin çocuğu olarak hayata gözlerini açan Sümer Ezgü, müziğe olan tutkusunu çok erken yaşlarda keşfetti. Kendi deyişiyle, müzikal serüvenine ilk adımlarını ters çevirdiği tencereleri bir bateri seti gibi kullanarak attı ve henüz 7 yaşındayken melodika çalmaya başladı. İlkokul döneminde, babasının mesleği dolayısıyla bulundukları Gümilcine’de mandolinle tanışan Ezgü, Bucak’taki ortaokul yıllarında ise bağlama dersleri alarak geleneksel müziğe olan bağını güçlendirdi. Bu süreçte halk oyunlarına duyduğu ilgi de giderek arttı.

Sanatçı, aynı zamanda sporla da yakından ilgiliydi; profesyonel düzeyde hentbol oynamasının yanı sıra voleybol, basketbol ve futbol gibi branşlarla da meşgul oldu. Müzik kariyerindeki dönüm noktalarından biri, TRT’nin açtığı sınavı kazanması oldu. Bu sayede nota bilgisi, yöresel tavırlar, halk müziği dağarcığı, Batı ve klasik Türk müziği armonisi, halk edebiyatı, sahne estetiği, tiyatro, şan ve halk oyunları gibi çeşitli disiplinlerde kapsamlı bir eğitim alma fırsatı buldu.

Profesyonel müzik dünyasına adımını attıktan sonra, derlediği “İlvanlım” türküsüyle geniş kitleler tarafından tanındı ve büyük bir üne kavuştu. “Cemilem”, “Anadolu’dan geldik”, “Dirmilcik’ten gider yaylanın yolu”, “Kuyu dibi taş olur”, “Hadi gali sen de gel” ve “Çek deveci” gibi parçalarıyla Türk halkının hafızasında derin izler bırakan Ezgü, sayısız unutulmaz esere imza attı.

Sanat yaşamı boyunca “Esen Yeller”, “Yaban Gülü”, “Sümer Ezgü 97”, “Bir Sevdadır Türküler”, “Anadolu’dan Geldik”, “Ege Yörük ve Türkmen Türküleri”, “Anaokulu ve İlkokul Çocukları için Sümer Ezgü ve Süper Çocuklar”, “Electro Türkü House/Remix”, “Aşka Dair” ve “Hakiki Angara Havaları” gibi çeşitli albümler yayımladı. Ayrıca, hazırlayıp sunduğu televizyon programlarında Anadolu’nun zengin kültürünü ekranlara taşıyarak hayran kitlesini daha da büyüttü.

Ezgü, son yıllarda Kovid-19 salgını sırasında sağlık çalışanlarına adadığı eserlerinin yanı sıra “100. Yıl Büyük Türkiye Marşı”, “Garabağ’ın Balaları”, “Çanakkale Büyük Bir Destan”, “EURO 2024 A Milli Futbol Takımı” ve “Filenin Sultanları 2024 Paris Olimpiyatları” için yaptığı bestelerle de takdir topladı. Konyaaltı’nda kurduğu Ezgü Sanat Akademisi ile Türk Halk Müziği’nin gelecek nesillere aktarılması için çalışmalar yürüten sanatçı, müzik yolculuğunu AA muhabirine anlattı.

**”En temel, köklü müzik halk müzikleridir”**

Sümer Ezgü, çocukluk yıllarından bu yana müzik ve sporun hayatının merkezinde olduğunu belirtti. Annesinin tencere ve tavalarını ters çevirerek bateri gibi çaldığını, hatta bu yüzden tencereleri yamulttuğu için annesinden azar işittiğini gülerek anlatan sanatçı, babasının hediye ettiği melodika ve mandolin ile enstrüman çalma serüveninin başladığını kaydetti. Burdur’un mahalli sanatçılarından Ahmet Turgut’a ait pek çok türküyü derlediğini belirten Ezgü, uzun yıllar TRT’de görev yaptıktan sonra özel televizyon kanallarında da programlar hazırladığını anımsattı.

Programlarındaki temel gayesinin bu toprakların otantik kültürünü ve müziğini izleyiciyle buluşturmak olduğunu vurgulayan Ezgü, “Artvin’in tulumunu, Trabzon’un kemençesini, Dirmil’in sipsisini, Elazığ’ın klarnetini çalan ustaları programıma konuk alıyordum. Anadolu’yu stüdyoya taşıyordum. Anadolu’daki tahtacıları, Yörükleri, yurt dışındaki ozanları kayda alarak önemli bir arşiv oluşturdum.” diye konuştu.

Müzik kariyeri boyunca Avustralya’da Aborjinler, Rus müzisyenler ve Almanya’da rock gruplarıyla ortak konserler düzenleyerek müziğin evrensel bir dil olduğunu göstermeye çalıştığını ifade eden Ezgü, yerel çalgıların her ülkede büyük önem taşıdığını ve çocuklara bağlama, cura, sipsi, kaval gibi bu topraklara özgü enstrümanların mutlaka öğretilmesi gerektiğini savundu.

**”Cemilem çok sevildi”**

Halk müziğinin diğer tüm müzik türlerinin kökenini oluşturduğunu ve onlara ilham verdiğini belirten Ezgü, konuyla ilgili düşüncelerini şöyle aktardı: “En temel, köklü müzik halk müzikleridir. Toprağın müziğidir. Halk müziğimizin farkında değiliz, yok sayıyoruz. Belediyelerin kültür etkinliklerinde rap, rock ve pop kadroları var. Türkiye’de hep aynı kadrolarla çalışan bir menajerlik ve sponsorluk ekibi var. Sorduğumuz zaman ‘Gençler böyle istiyor.’ diyorlar. Genç olmayan kısmı neden yok sayıyoruz. Ya da gençlere neden tek yanlı besleme yapıyoruz. Bu çocuklar kendi müziklerini, kültürlerini, değerlerini öğrenmesinler mi? Gençleri çok önemsiyorum ama sorun büyüklerde. Onları biz o şekilde besliyoruz. Kültür seferberliğine ihtiyacımız var. Emperyalizm sadece ekonomide değil kültürlerde de var. Farkındalığımızı artırmamız gerekiyor. Batıyı tanıdığımız kadar kendi kültürümüzü de tanımamız lazım. Kendi kültürünü tanımayan insanlar yok olur. Sadece insan topluluğu, ahali, köksüz bir ağaç olur.”

Kariyerindeki ilk büyük çıkışı Çorum’un Alaca ilçesi Çelebibağı Köyü’ne ait “İlvanlım” türküsüyle yaptığını söyleyen Ezgü, “Bedirik türküsü gibi İlvanlımı da Musa Yenilmez’den derledim. İlvanlım bana müzik ödülü kazandırmıştı. Cemilem de çok sevildi. Cemilem benim için İlvanlım’dan sonra ikinci kilometre taşım oldu. Dünyanın her yerinde Cemilem seviliyor. Benim için üçüncü sacayağı diyebileceğim türküm de ‘Anadolu’dan geldik’ bestem. Bu türkü Anadolu birliğini, üretimini, gücünü savunurken aynı zamanda kardeş kavgası, aynı topraklarda düşman durmak, oyunlara gelmek gibi eleştirilerin de olduğu bir eserdir. Çocuklar için de tekerlemeli eserler yaptım. Gençler ve turistler için de eğlence merkezlerinde çalınması için türküleri yeniden düzenledim.” ifadelerini kullandı.

**”Türküler bizim gerçek hikayelerimiz, yazılmayan tarihimizdir”**

Türkülerin, Türk insanının acı, sevinç, coşku ve ölüm gibi tüm duygularını içinde barındırdığına işaret eden Ezgü, “Türküler için halk klasikleri, yaşanmışlıklar deriz. Türküler bizim gerçek hikayelerimiz, yazılmayan tarihimizdir. Bizim kimliğimizdir. Bir Yörük türküsünü okurken Yörüklerin doğaseverliğini, barışseverliğini ve yurt severliğini görüyoruz. Zeybek okuduğum zaman İzmir’in kurtuluşunu, Karadeniz türküsünü okurken mısır püskülünü, hırçınlığını, denizini, doğu türküsü okurken omuz omuza güç birliğini, Ankara’nın misketini okurken de Atatürk’ü karşılayan Seymenleri hissediyorum. Türküler bizim gerçeğimizdir.” şeklinde bir değerlendirme yaptı.

Kendisini “Anadolu’dan geldik” türküsüyle özdeşleştiren sanatçı, sözlerini şöyle tamamladı: “O türkü benim özetimdir. Orada her şey var. Aslında ben müzik ayırt etmiyorum. Güzel olan her şeyi dinliyorum. Ruhuma hitap eden her şeyi dinliyorum. Kirli, bedenimi rahatsız eden, halka topluma iyilik sunmayan müziklere tahammül edemiyorum. Sahnede esrar içen, alkol alan halk konserlerinde genç çocuklara bu görselle konser veren insanları dinleyemiyorum. Musa Eroğlu’nun Mihriban eseri ile Muharrem Ertaş’ın Avşar bozlağını çok seviyorum. Benim için yazılmış gibi hissediyorum. Bu iki eser beni çok etkiliyor. Sahnede hiçbir zaman playback yapmıyorum. Seyirciyi aldattığımı düşünüyorum. Yapay zekayı müzikte kullananlar var ama yapay zeka kalbi kaburgalar arasındaki bir organ olarak görüyor. Gönül dediğimiz, titreşim yapan, bizi heyecanlandıran bir organ olarak görmüyor. Yapay zekadan yararlanılabilir ama insan dokunuşuna ihtiyaç var. İnsan ruhunun bir makine tarafından ne derece hissettirileceği konusunda şüphelerim var.”

Ezgü, kendi adını taşıyan sanat akademisinde geleneksel ve Batı enstrümanları, şan, resim, tiyatro, diksiyon, drama, halk dansları, bale, Latin dansları, halk ve klasik Türk müziği koroları, çocuk korosu ve müzik okullarına hazırlık gibi alanlarda eğitim verdiklerini de sözlerine ekledi.