Belçika’da İfade Özgürlüğü: Kralın Bile Dokunulmazlığı Yok

Brüksel, tarih boyunca entelektüellerin ve sanatçıların kimi zaman zorunlu sürgün yeri, kimi zaman ise gönüllü bir sığınak olarak gördüğü samimi bir ikinci ev olmuştur. Aslında burası, Avrupa’da bir “özgürlükler başkenti” kimliğine sahiptir. Hatta bu ülkede krala hakaret etmek dahi serbest bırakılmıştır.

Krala diğer vatandaşlara kıyasla orantısız derecede fazla koruma sağladığı gerekçesiyle, “krala hakaret” suçunu düzenleyen yasa Belçika Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. 28 Ekim 2021’de alınan bu kararla, 6 Nisan 1874 tarihli ve “altı aydan üç yıla kadar hapis ve para cezası” içeren kanun, ifade özgürlüğüne aykırı bulunarak yürürlükten kaldırıldı.

Belçika’da ifade özgürlüğünün sınırları oldukça esnek tutulmaktadır. Buna bir örnek olarak, 4 Ağustos 2024’te Humo dergisindeki köşesinde Herman Brusselmans’ın Gazze’deki soykırımın yarattığı etkilere dair öfkesini dile getirmesi gösterilebilir. Annesi öldürülen Filistinli bir çocuğun ağlayışını izlemenin kendisini ne denli öfkelendirdiğini anlatan Brusselmans, “Karşılaştığım her Yahudiye bir bıçak sokmak istiyorum” cümlesini kurmuştur. Bununla birlikte, yazısının ilerleyen kısımlarında “Tabii ki her Yahudi bir katil değil” diyerek bu tepkisinin bir genelleme olarak anlaşılmaması gerektiğinin altını çizmiştir.

Bazı çevrelerce nefret söylemi ve şiddete çağrı olarak yorumlanan bu sözlere rağmen, Gent Ceza Mahkemesi 11 Mart’ta farklı bir karara vardı. Mahkeme, Brusselmans’ın ifadelerinin cezai sınırları aşmadığına ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine hükmetti. Kararda, yazarın tanınan satirik tarzı ve yazının genel bağlamı dikkate alınarak, bu tip ifadelerin demokratik bir toplumda ifade özgürlüğü tarafından korunması gerektiği vurgulandı.

NADİR GÖRÜLEN İSTİSNALAR

Elbette Belçika’da da zaman zaman basın özgürlüğünün ihlal edildiği durumlar yaşanabilmektedir. Örneğin, 10 Mayıs 2021’de Flaman resmi televizyon kanalı VRT muhabiri Bart Aerts’in Brugge Ceza Mahkemesi tarafından mahkum edilmesi şaşkınlık yaratmıştı. Aerts, “dava dosyasına erişim hakkının kötüye kullanılması” ve telekomünikasyon yasasını ihlal ettiği gerekçesiyle 4 ay ertelenmiş hapis ve manevi tazminat cezası almıştı. Ancak bu hatalı karar, 16 Mart 2022’de Gent Temyiz Mahkemesi tarafından tamamen bozuldu ve temyiz sürecinde geri alındı.

İhlallere dair akılda kalan bir diğer güncel olay ise 8 Nisan’da yaşandı. Bağımsız gazeteci Thomas Haulotte, Avrupa kurumları yakınlarında aşırı sağ karşıtı afişler asan eylemcileri takip ederken, resmi basın kartını ibraz etmesine karşın Brüksel polisi tarafından gözaltına alındı. Polis makamları, Haulotte’un o esnada gazetecilik yapıp yapmadığının belirsiz olduğunu ve öncesinde bir çekim izni için başvuruda bulunulmadığını ileri sürerek durumu savunmaya çalıştı.

Ancak bu savunmaya karşı, Flaman Gazeteciler Birliği (VVJ) yasal olarak böyle bir izne gerek olmadığını ve polisin bir gazeteciyi keyfi olarak gözaltına alamayacağını belirtti. Birlik, “Bir gazetecinin görüntü ve fotoğraf almak amacıyla bir yerde bulunması durumunda, basın kartı tek başına bu mevcudiyeti yasal kılar” açıklamasını yaptı. Haulotte’un da üyesi olduğu Frankofon Gazeteciler Birliği AJP de gazeteciyi destekleyerek Brüksel polisine karşı resmi şikayette bulundu. Ülkenin bu iki önemli meslek örgütünün ortak dayanışması sonucunda Haulotte derhal serbest bırakıldı.

Dava ve Linç Kültürü Yok

Mizah söz konusu olduğunda ise Belçika, “yeni Türkiye cehennemi” olarak nitelendirilen ortamla karşılaştırıldığında adeta bir özgürlükler cenneti olarak görülebilir.

Ne demek istediğimi daha net anlatmak için Belçika siyasetinden aklımda kalan bir karikatür örneğini paylaşmak isterim. 11 Mart 2015’te De Standaard gazetesinde LECTRR (sanatçı Steven Degryse’in takma adı) imzasıyla bir karikatür yayımlandı. “De Wever sendikaları uyardı” başlığını taşıyan bu çizimde, dönemin Belçika Başbakanı Charles Michel, o sıradaki Anvers belediye başkanı ve Yeni Flaman İttifakı Lideri Bart De Wever’in tasmalı köpeği olarak resmedilmişti ve “Burada sahibimi bekliyorum” diyordu. Bu karikatür hakkında bugüne dek herhangi bir hakaret davası açılmamıştır.

Karikatüristlerin eleştiri oklarından kral dahi kaçamamaktadır. Belçika Kralı Filip’in, popüler bir çocuk programı karakteri olan “Kabouter Plop” olarak tasvir edilmesi veya meşhur İşeyen Çocuk heykeli gibi çıplak çizilmesi ülkede kimseyi hayrete düşürmez. Sanatçılar, gerektiğinde kralı hedef alan en sert politik mizahı bile yapmaktan çekinmezler. Geert Hoste’nin geleneksel yıl sonu gösterileri de bu durumun bir başka örneğidir. Her yıl sonunda izleyiciler, “Acaba bu sefer kim dalga konusu olacak? Kraliyet ailesine neler söyleyecek?” merakıyla VRT kanalını açardı. Kral Albert ve Paola hakkındaki cüretkar şakaları kahkahalar eşliğinde izlenirdi. Günümüzde bu geleneği Fas kökenli komedyen Kamal Kharmach başarıyla devam ettirmektedir.

“Irkçılık ve ayrımcılık” çizgisini aşmadığınız sürece, ne yazdıklarınıza ne de çizdiklerinize müdahale edilmiyor. Mizah yapanlar kendilerini mahkemede bulmuyor, karikatürler çarpıtılarak toplumsal bir kışkırtma ve linç kampanyası malzemesi haline getirilmiyor. Kralın kendisi bile bu duruma ses çıkarmıyor. İşte tam da bu nedenle, bir zamanlar ironik bir şekilde şu öneride bulunmuştum: Türkiye’de krallık sistemine geçelim.