Gençler arasında “birlikteyiz ama adını koymadık” veya “sevgili sayılmayız ama her an iletişim halindeyiz” gibi ifadeler giderek yaygınlaşıyor.
Bu durum, yeni nesil ilişki anlayışının en bariz göstergelerinden birini oluşturuyor. Bireyler, bir yandan birlikte vakit geçirme arzusundayken, diğer yandan bir taahhüde girmekten, ilişkiye bir isim vermekten ve sorumluluk üstlenmekten çekiniyor.
İşte bu tanımsız ve belirsiz ilişki türünün modern dilde bir karşılığı bulunuyor: Situationship
Bu durum, bağlanma kuramının günümüzdeki bir yansıması olarak görülebilir. Özellikle kaçıngan bağlanma stiline sahip kişiler için “situationship” oldukça elverişli bir zemin sunar; çünkü bu kişiler yakınlık kursalar dahi tam bir bağlılık geliştirmekten kaçınırlar. Buna karşılık, kaygılı bağlanma eğilimindeki bireyler için bu tür ilişkiler tam bir kapan gibidir. Sürekli olarak netlik, belirli sınırlar ve güvence arayışında olmalarına rağmen, bu beklentileri genellikle karşılıksız kalır.
Bu tarz dinamiklerde sıkça rastlanan bir döngü mevcuttur: Taraflardan biri “Biz şimdi neyiz?” sorusunu yönelttiğinde, diğer partner bu sorudan duyduğu rahatsızlıkla kendini geri çeker. Maalesef bu tekrarlayan döngü, günümüzde “toksik ilişki” olarak adlandırılan durumun temelini atar.
İlişkinin karakteristik özelliği, zaman zaman yaşanan yoğun duygusal anları takiben gelen ani bir mesafedir.
Peki Situationship, Modern Çağın Aşk Anlayışı mı?
Dijitalleşmenin getirdiği hız, bireysel özgürlük tutkusu, yalnız kalma endişesi ve bağlanma korkusu gibi faktörler bir araya geldiğinde, tanımsız ancak duygusal yoğunluğu olan bir ilişki zemini ortaya çıkmaktadır. Bu “ilişkiler” genellikle bir sosyal medya mesajıyla başlıyor, bir ‘story’ paylaşımıyla derinleşiyor ve aynı hızla ortadan kaybolabiliyor.
Ancak asıl mesele, ilişkinin tanımı belirsizleştikçe duyguların da belirsizleşmesidir. Kırgınlıklar ifade edilemez hale gelir ve yaşanan hayal kırıklıklarının sorumluluğu alınmaz. Zira “zaten aramızda resmi bir şey yoktu” mazereti her zaman bir kalkan olarak kullanılmaya hazırdır.
Bu tür ilişki dinamiklerinin görülme sıklığı son dönemde belirgin bir artış göstermektedir. Bu yaygınlaşmanın ardında yatan temel motivasyon, bir yandan sorumluluktan kaçınırken diğer yandan yalnızlık hissinden kurtulma arzusudur. İnsanlar, bir özgürlük yanılsaması içerisinde anlık deneyimler yaşayarak bağlanma gereksinimlerini kısa süreliğine tatmin etme yolunu seçiyor. Fakat bu denklemin nihai sonucu genellikle zihinsel yorgunluk, kafa karışıklığı ve derin bir duygusal tükenmişlik oluyor.
Sonuç itibarıyla, her ilişkinin mutlaka bir etikete ihtiyacı olmayabileceği kabul edilebilir; fakat her duygusal etkileşimin temel gereksinimi netliktir.
Eğer bir ilişki içerisinde sürekli bir sorgulama hali, değersizlik hissi ve içinizi kemiren bir belirsizlik yaşıyorsanız, kendinize sormanız gereken en önemli soru şudur:
“Bu bağ bana gerçekten iyi geliyor mu?”
Unutmayın ki, ilişkilerdeki en güçlü tanım kişinin kendisine sadık kalmasıdır. İçinde bulunduğunuz bağın resmi bir adı olmasa bile, sizin bir adınız, bir değeriniz ve bu değere uygun bir istikametiniz olduğunu asla aklınızdan çıkarmamalısınız.