Sırbistan, siyasi istikrarsızlık ve ihtilallerle sıkça anılan bir ülke olarak son aylarda yeniden bir çalkantı dönemine girmiş durumda. Geçen yılın sonlarına doğru, ülkenin ikinci büyük şehri olan Novi Sad’daki istasyon binasının yeni inşa edilen beton kanopisinin çökmesi ve 16 kişinin hayatını kaybetmesi, ülkedeki derin yolsuzluk ağını ortaya çıkarmıştı. Bu trajik olay, öncülüğünü öğrencilerin yaptığı ve hükümetin politikalarından hoşnut olmayan çeşitli sosyal grupların katılımıyla genişleyen protesto gösterilerini tetikledi. Protesto dalgasının büyümesi karşısında Cumhurbaşkanı Aleksandır Vuçiç, o dönem başbakanlık görevini yürüten Miloş Vuçeviç’i istifaya yönlendirse de bu hamle, eylemcileri yatıştırmaya yetmedi. Sırbistan yönetimi, kendi açık beyanlarına göre, bu gösterileri Rus istihbarat servislerinin yardımıyla kontrol altına almayı başardı. Ancak bu sükûnet uzun sürmedi ve protestolar yaklaşık 10 gün önce yeniden alevlendi.
Gösterilerin yeniden başladığı 28 Haziran tarihi, Sırplar için tesadüfi bir gün değil, aksine ulusal bir anlam taşıyor. Bu tarih, Birinci Kosova Savaşı’nın yıl dönümüdür. Bilindiği gibi, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan bu savaş, Sırbistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmesine neden olmuştur. Türkiye’de Birinci Kosova Savaşı’nın ne zaman yapıldığı sorulduğunda, yılını dahi bilenlerin sayısı oldukça azdır; gününü bilen birini bulmak ise neredeyse imkansızdır. Ancak Sırbistan’da durum tamamen farklıdır; her Sırp, bu savaşın 28 Haziran 1389 tarihinde gerçekleştiğini bilir. Bir milletin, yenilgiye uğradığı bir savaşa bu denli önem vermesi ilk bakışta garip görünebilir. Genellikle ülkelerin resmi tarihlerinde zaferler övülerek anlatılırken, yenilgiler birkaç satırla geçiştirilir. Sırplar ise bu yenilgiden ulusal bir destan yaratmıştır. Savaşın gerçekleştiği 28 Haziran, Sırpların Hristiyanlık öncesi pagan inançlarında bir gün dönümü festivaliydi. Hristiyanlığı benimsedikten sonra Sırplar, bu pagan geleneğini bir Hristiyan bayramı olarak sürdürmeye devam ettiler. Kosova Savaşı’nın bu özel güne denk gelmesi üzerine Sırp Kilisesi, bir efsane oluşturdu. Bu efsaneye göre, muharebeden bir gece önce Tanrı, Sırp Kralı Lazar’a görünerek ona bir seçim yapmasını söyledi: “Ey Lazar, tercih senin: Eğer dünyevi krallığı seçersen yarın Türkleri mağlup edeceksin. Fakat ilahi krallığı seçersen Türkler galip gelecek, ama göklerin krallığı senin olacaktır.” Kral Lazar’ın ilahi krallığı seçerek bilinçli bir yenilgiyi kabul ettiği anlatılır. Sırp milliyetçileri, bu efsaneden yola çıkarak ulusal bilinçlerinin bu yenilgiyle şekillendiğini savunurlar. Bu tarih, daha sonraki dönemlerde Sırp milliyetçileri için pek çok önemli olayın miladı olmuştur. Örneğin, Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan olay olan Avusturya-Macaristan veliahtının 1914’te Saraybosna’da bir Sırp tarafından öldürülmesi de 28 Haziran’a denk getirilmiştir.
İşte bu denli sembolik bir günde yeniden alevlenen gösteriler, 10 gündür devam etmesine rağmen, şu an için bir miktar yatışmış görünüyor. Bununla birlikte, sonbaharın gelişiyle birlikte toplumun daha geniş kesimlerinin protestolara dahil olabileceği ve eylemlerin yeniden şiddetlenebileceği konuşuluyor.
Sırbistan’daki bu olaylar, Batılı güçlerin organize edip desteklediği bilinen renkli devrimleri andırmaktadır. Bu tür Batı destekli hareketlerde, hem iç faktörleri (baskı ve yolsuzluk gibi) hem de Batı’nın stratejik hamlelerini aynı anda dikkate almak gerekir. Cumhurbaşkanı Vuçiç, şimdilik Rusya ile Batı arasında kurduğu hassas denge politikası sayesinde Batı’nın müdahalesini sınırlı tutmayı başarmıştır. Sırbistan, Ukrayna meselesinde Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmazken, eş zamanlı olarak Ukrayna’ya silah yollamaktadır. Ancak bu özgün denge politikasının ne kadar sürdürülebilir olduğu belirsizdir. Batılı ülkeler, bir dönem Rusya yanlısı çizgisiyle bilinen Ukrayna Cumhurbaşkanı Yanukoviç’e de benzer bir hoşgörü göstermişti. Ne var ki, Rusya ile ABD arasında Doğu Avrupa üzerindeki jeopolitik mücadelenin yeniden başlaması, Yanukoviç’in denge siyasetini imkansız kılmış ve Ukrayna’da 2014 ihtilalinin kapısını aralamıştı. Benzer şekilde, Balkanlar’da Rusya ile Batı arasındaki jeopolitik rekabetin kızışması ve tarafların Sırp yönetimine “ya bizdensin ya da karşı taraftansın” şeklinde baskı yapması, Sırbistan’ı yeni bir kaos ortamına sürükleyebilir. Dolayısıyla, Balkanlar’daki denge her zamanki gibi son derece kırılgan bir yapıya sahiptir.