Kapitalizmin Çöküşü ve Tekno Feodalizmin Yükselişi: Yeni Çağın Gerçekleri

Modern Çağın Mirası ve Kapitalizmin Paradoksu

Batı’da din reformuyla başlayıp Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla son bulan Modern Çağ, tarihin en verimli dönemlerinden biri olarak kabul edilir. İnsan aklının zincirlerinden kurtulmasıyla bilim, düşünce ve meta üretiminde büyük başarılar elde edildi. Ancak Sanayi Devrimi ve teknolojik buluşlarla hızlanan bu üretken çağ, kendi içinde barındırdığı üretim-tüketim paradoksuyla yeni bir döneme evrildi.

Kapitalist Düzenin Yükselişi ve Sonu

Feodal üretim tarzının (soylu-toprak-serf) yerini alan ve sermaye-makine-emek üçgeniyle formüle edilen kapitalist üretim tarzı, son 500 yıla damgasını vurdu. Bu yeni düzende, feodalizmin tutkalı olan dinin temsilcisi ruhban sınıfının yerini, ulusal egemenliği temsil eden politikacılar aldı.

Ulusal Egemenlik Aldatmacası ve Savaşlar

Modern çağda erk, gökten yere indirilerek dinin baskısından kurtulan bireyin aklına “ulusal egemenlik” adıyla yeni bir aşkın kabul olarak sunuldu. Bu soyut kavram uğruna topraklar “ülke” olarak bölündü ve etrafları duvarlarla çevrildi. Feodal düzende kilisenin Tanrı adına yaptığını, modern çağda politikacılar devlet adına yaparak, farklı bayraklar altında toplanan yurttaşları sermayenin çıkarları için bitmek bilmeyen savaşlara sürükledi.

Sıradan insanlar için hiçbir faydası olmayan savaş, gücü elinde tutanların çıkarlarına hizmet eden yaşam karşıtı bir eylemdir. Dahası, yeryüzü kaynaklarını hoyratça tüketen ve kirleten kapitalist sistem, kitlesel insan katliamlarını dahi savaş adı altında meşrulaştırmayı başardı.

İşçi Sınıfından Tekno Feodallere Geçiş

Kapitalizmin ruhban sınıfı olarak görev yapan politikacılar aracılığıyla halkları manipüle eden küresel güçler, kirli paylaşım savaşlarını kazanmak adına dinden ödünç aldıkları “şehitlik” aldatmacasıyla gençleri ölüme göndermekten çekinmedi. Bu kanlı savaşları rahat koltuklarımızdan izlememizi sağlayarak bizleri de bu suça ortak ettiler.

İşçi Sınıfının Sonu ve Dijital Çağın Doğuşu

Kapitalizmin geleneksel üretim tarzı için yolun sonu görünürken, bu düzenin başrol oyuncusu olan işçi sınıfı için de kaçınılmaz son geldi. Çünkü yeni yüzyılın dijital üretim tarzında işçi sınıfı bir figüran dahi değil. Artık yerküreye tekno feodaller hükmediyor. Dünya, öküzün boynuzundan işçinin omzuna değil, dijital bulutlara ve işçi sınıfının halefi olan robotların yazılımlarına geçti. Geleneksel donanımlar çöp yığınına dönüşürken, tekno feodaller mutlak otoriteye sadık yapay askerleriyle siber savaşlara çoktan başladı.

Geçen yüzyılın sonunda izlediğimiz bilim kurgu filmleri, günümüz teknolojisi karşısında taş devri mağara resimleri kadar ilkel kalıyor. Avuç içi bilgisayarlarımızla yeni gerçeğin paralel evrenine anında geçiş yapabiliyoruz.

Bir zamanlar zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan işçi sınıfına artık tekno feodaller, “Sokağa çıkmayın, ayak altından çekilin, biz size bakarız” diyerek aslında kaybedecek şeyleri olduğunu hatırlatıyor.

21. Yüzyılın Gerçekleri: Yeni Bir Değerlendirme

Dünya nüfusu hızla artarken, kaynaklar çok daha büyük bir hızla tükeniyor. Her yönden kirletilen gezegenimiz, neslimiz için yaşanabilir olmaktan çıkıyor. Aydınlanma ve sanayi çağının büyülü formülleri ve altın anahtarları, günümüzün sorunlarını çözmekte yetersiz kalan antikalara dönüştü. Unutulmamalıdır ki, yeni üretim tarzının metası da müşterisi de insanın kendisidir.

Teknoloji Devlerinin Hâkimiyeti

Bugün dünyanın en büyük 10 şirketi arasında, enerji tekelleri de dahil olmak üzere konvansiyonel üretim yapan hiçbir şirket yer almıyor. Tamamı tekno feodallerden oluşan bu 10 dev şirket, en yoksul 60 ülkenin ve 4 milyar insanın yıllık gelirine eşdeğer bir serveti kontrol etmektedir.

Geç Olmadan: Yeni Bir Başlangıç Çağrısı

Bu yeni gerçekler ışığında, doğayı ve doğalı önceleyen, barış içinde birlikte yaşamayı hedefleyen yenilikçi çözümler üretme zamanı çoktan gelmiştir. Yeni zamanların en büyük gerekliliği, insan aklının gerçekten özgürleşmesidir. Artık oligarşi aparatı haline gelmiş klasik örgütler yerine, eşit ve özgür bireylerin doğayla uyumlu ve gönüllü yaşamdaşlığını kurma vaktidir.

21. yüzyılda, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan varlık, artık “birey“dir. Bu koşullarda Mevlana’nın dediği gibi; “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım.” Geç olmadan!

Av. Abdurrahman Bayramoğlu